26 Nisan 2009 Pazar

Kan sınırları

Amerikalı -istihbarat uzmanı- emekli Yarbay Ralph Peters'in "Kan sınırları" adını verdiği haritasına, Türkiye'den de önemli bir parçayı kopardığı için haklı olarak öfkeleniyoruz.
Ancak genel olarak haritanın dayandığı mantık ve tarihi gerçekler pek de yanlış değil.
Peters çalışmasını Ortadoğu'da ve Güneybatı Asya'da sınırların tarihi, coğrafi ve etnik kriterlere göre değil, sömürgeci güçlerin çıkarlarına uyacak biçimde çizildiği olgusuna dayandırıyor. Zaten atlasa baktığınızda da bunu görüyorsunuz: Cetvelle çizilmiş dümdüz sınırlar, üçgen, dörtgen veya kare ülkeler...
Gerçekten de bu sınırlar masa başında, sömürgeci Avrupalı güçlerin yöneticileri veya subaylarınca belirlendi.
Örneğin, Ortadoğu'nun sınırları bugün bile 1916'da İngiltere ile Fransa arasında yapılan ve Osmanlı İmparatorluğu topraklarının paylaşıldığı ünlü "Sykes-Picot Anlaşması"na dayanıyor.
O yüzden örneğin Suudi Arabistan'daki aşiretlerin pek çoğunun bir kolları da Irak'ta, Suriye'de bulunuyor. Şammarlar gibi.
Oysa İngiltere, Birinci Dünya Savaşı'nda Araplar'ı Osmanlı'ya karşı büyük bir "Hicaz Devleti" kurulacağı vaadiyle ayaklandırmıştı. Ve o proje Ortadoğu'nun etnik ve dini gerçekleri açısından doğruydu.
Aynı bilinçli hata veya kasıt Afganistan yaratılırken de işlendi. O coğrafyada yüzlerce, hatta binlerce yıl boyunca değil Afganistan diye bir devlet, hatta o adı taşıyan bir diyar bile yoktu. Bir imparatorluk çöküp diğerinin yerini alması (Büyük İskender, Daryüs, Babür Şah, Cengiz Han gibi) arasındaki geçiş veya mola dönemlerinde aşiretlerin denetimindeki bölgeler bulunuyordu.
Bir ara 18'inci yüzyılın sonuna doğru Ahmet Şah Abdali yönetimindeki aşiretler birliğinin savaşları sonucu Afganistan diye bir devlet ortaya çıktı ama çok geçmeden dağıldı ve Hindistan'daki İngiliz yönetiminin egemenliğine girdi. 12 Kasım 1893'te Emir Abdurrahman Han ile Hindistan'da görevli İngiliz diplomat Sir Mortimer Durand arasında imzalanan anlaşmayla Afganistan yeniden doğdu. İngilizler bu devleti sırf Rusya'nın Hint Okyanusu'na inmesini önleyecek bir set, bir yalçın duvar olması için yeniden yarattılar. Ama İngiliz diplomatın adını taşıyan ve o tarihte Hindistan ile Afganistan arasındaki sınırı belirleyen "Durand hattı" öyle çizildi ki, bölgenin en büyük ve en güçlü aşireti olan Peştunlar darmadağın edildi. Bir bölümü Afganistan'da kaldı, diğer bölümü Hindistan'da. 1947'de Pakistan doğunca da, Hindistan'ın Peştunlar'ı yeni devlete aktarılmış oldu.

Türkiye ne yapabilir?
Bugün Ortadoğu'da, Irak odaklı krizin ardında işte o "Kan sınırları", yani "Sykes-Picot Anlaşması" yatıyor.
Bugün ABD Başkanı Barack Obama'nın bir numaralı stratejik risk gördüğü Afganistan-Pakistan sorununun gerisinde o "Kan sınırları", yani "Durand Hattı" bulunuyor.
Çünkü, hem Afganistan'ın, hem de Pakistan'ın altını üstüne getiren Taliban, yalnızca dini değil, aynı zamanda etnik bir hareket. Taliban'ın -yabancı savaşçılar dışında- tüm üyeleri Peştun aşiretlerinden geliyor.
İşte o yüzden Ralph Peters haritasında, Pakistan'ın Peştun bölgelerinin Afganistan'a katılmasını öneriyor.
Neyse... O başka ve de kritikbir tartışma konusu.
Ama ABD'nin kısaca "AfPak" dediği Afganistan-Pakistan sorunu bizi de yakından ilgilendiriyor. Çünkü iki ülkeyle de tarihten gelen dostluk, kardeşlik bir yana, ABD ile yeniden tanımlanmakta olan stratejik ortaklığın "İstinat duvarı"nı da bu soruna ortak çözüm arayışları oluşturacak.
ABD nasıl Irak'taki etnik yapıyı bilemediği için duvara toslayıp, sonunda çözümü Türkiye'nin yardımıylaSünni aşiretleri yanına çekecek politikalar geliştirmekte bulduysa; Afganistan ve Pakistan'ı iç içe geçiren etnik özellikleri de kavraması mümkün değil. Ama Türkiye hayati önem taşıyan bu incelikleri, tarihten gelen birikimiyle çok iyi biliyor. O nedenle iş Türkiye'ye düşüyor.
Bizim bir önerimiz var: Ankara, Irak'taki tecrübesini Afganistan-Pakistan'da da uygulamalı. Irak'a olduğu gibi, Afganistan-Pakistan dosyasına da bir özel temsilci atamalı.
Irak'ta son derece başarılı işler yapan özel temsilci Büyükelçi Murat Özçelik'in bir meslekdaşı da Afganistan-Pakistan, daha doğrusu Taliban, yani Peştun sorununun çözümünde niçin görevlendirilmesin ki...

Erdal Şafak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder