Artık neredeyse her 1 Mayıs veya Nevruz'da arbede çıkar. Bu olayların anlamı nedir? Olayları İbn Haldun'un iki anahtar terimi "Bedevilik" ve "Haderilik"le açıklayabilir miyiz? Bedeviler, çöl veya kırsal kesimlerde, badiyede yaşar.
İçinde yaşadıkları tabiat şartları hem mizaçları hem sosyal davranışları üzerinde derin bir etkiye sahip. Haderiler ise yerleşik. Sahip oldukları zenginlik sayesinde duyguları hayli incelmiş. 18. yüzyılda Batı sözlüklerine giren "medeniyet"ten de ilk anlaşılan zarafet ve insan ilişkilerinin incelmesiydi. Zanaat, sanat ve kurumsal ilişkiler haderilerin bariz özellikleri sayılır. Ancak hem servet hem yerleşik olma özellikleri sayesinde biraz da duyarsız. İbn Haldun'a göre devrevi bir süreç içinde zamanı gelince bedeviler, yerleşik hayat süren haderilere saldırır. Bedevilerin enerjileri ve motivasyonları var. Adına "iç enerji" diyebileceğimiz asabiyet. Bu, mahrumiyetin ve umudun biriktirdiği bir enerjidir, çoğu zaman yıkıcıdır. Haderiler ise, refah ve servetle iç içe yaşamanın sonucunda iç enerjileri tükenmiş bir kesim. Zaman içinde refah onları rehavete sürüklemiş. Derken zamanın bir kesitinde kopması mukadder olan büyük bir arbede kopar; bunun sonucunda bedeviler, haderileri yener; mallarına, mülklerine sahip olur ve yerlerini alırlar. Zaman içinde dünün bedevileri haderi olur ve bunları da ortadan kaldıracak yeni bedeviler zuhur eder.
İbn Haldun'un haderi kategorisi ile modern kentin zengin sınıfları arasında bazı benzerlikler var. "Tok olanın açtan haberi yok" demişlerdir. Bir şekilde devlet destekli kalkınmanın nimetlerinden istifade eden, maddi ve mali kaynak tasarrufunu kontrol altında tutan zenginlerin yaşadığı muhitlerle modern bedevilerin yaşadığı gecekondu muhitleri/varoşlar arasındaki mesafe uçurumlarla dahi ifade edilebilir. Esenyurt ile Etiler iki ayrı galaksi sanki. Büyük kentlerde, mesela İstanbul'da üç ayrı beşeri dünya bir mekânda yaşıyor. Arnavutköy üçüncü dünya, Fatih ikinci dünya, Maslak küreselleşmiş dünya. Merkezde yaşayan zengin sınıfların dünya ne kadar umurlarında! Bunu bilmiyoruz. Ama her akşam televizyonlarının başında eğlence programlarını izleyen varoşların insanları, sanki bencil duygularından ve refahlarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen başka galaksinin insanlarını seyrediyor hissine kapılıyorlar. Bu imtiyazlı zümreler aslında yanı başlarında bulunuyor. Verdikleri görüntü şu: Bu zümrelerin idrakleri gibi sağduyuları ve vicdanları da nasır tutmuş. Aynı ülkede yaşadıkları insanların dünya görüşleri, gelenekleri, âdetleri, inançları ile bir müşterekleri kalmamış gibi. Sıradan halka, onları emekleriyle semirten yığınlara sorumsuz yaratıklarmış gibi bakıyorlar. Felsefi, siyasi ve ideolojik görüşleri bu adaletsizliğin sürmesini temin eden bir paravana; yüksek sesle itiraz etme cesaretini gösteren herkesin kafası üzerinde inmeye hazır bir sopa. 1 Mayıs'ta veya Nevruz'da toplumun kaynadığını, patlamaya hazır bir barut fıçısı haline geldiğini somut olarak görüyoruz. Bu olayların suçlusunu, aktif öznelerini "yasadışı örgütler, şer odakları" deyip geçiştirmek mümkün, ama içinde bulunduğumuz toplumsal süreci açıklamaz. Ya da suçu polisin üzerine atmak da yanlış. Mülki amirlerin ve kolluk kuvvetlerinin bu saatten sonra fazla yapabileceği şey yok. Olan şu ki, üçüncü büyük beşeri yürüyüş, şiddet ve nefret yüklü olarak varoşlardan merkeze doğru başlamış bulunuyor.
Kentlerin merkezleri ile kenarları birbirinden kopuyor. Beşeri göç göçebelikten yerleşikliğe, köylerden kente değil, varoşlardan merkeze doğru sürüyor. Gelir bölüşümündeki adaletsizlik, anlamdan ve amaçtan yoksun nihilist bir kültür ve geleceğe ilişkin büyük belirsizlik, dünya nüfusunun yarısının toplandığı kentleri çatışma mekânları haline getiriyor.
Ali Bulaç
2 Mayıs 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder