28 Nisan 2009 Salı

Risk mi, fırsat mı?

ABD Başkanı Barack Hussein Obama züccaciyeci dükkânına girmiş fil gibi; bir adımıyla bizim için değerli çanak-çömlekler kırıldı, aynı adım Ermenistan'da da hafif bir depreme yol açtı: Hükümeti oluşturan üç partiden Taşnak Partisi, Obama'nın 'soykırım' sözcüğünü kullanmamasından dolayı suçladığı hükümetten desteğini çekeceğini bildirdi.

Ermenistan Hükümeti'nin Taşnak desteği olmaksızın da ayakta kalma gücü var.

Obama'nın ABD'de başkan olduğu yeni dönem, Türkiye ve benzeri ülkeler için muazzam fırsatlar kadar -belki o fırsatlardan da büyük- riskler de taşıyor. Dıştan bakıldığında ABD'de 'sistem içi' bir tercih gibi kulağa geliyor Obama; her Amerikalı'nın rüyasını gördüğü türden bir eğitim almış, 'hukukçu' kariyeriyle büyük paralar kazanırken politikaya girip senatör seçilmiş biri... Denenmiş, beğenilmiş, rakiplerine tercih edilmiş...

Dıştan bakıldığında böyle olsa bile, biraz yakından bakıldığında kendisini diğerlerinden ayıran pek çok özelliğe sahip biri aynı zamanda Barack Obama: Derisinin rengi siyah, ama Afro-Amerikalı diye anılanlardan ABD'ye yerleşik bir babanın çocuğu değil. Baba Obama Kenyalı'ydı; baba tarafından akrabaları bütünüyle Kenya'da yaşıyorlar...

Kendisinin 'dışarılıklı' olduğunu politikada hissettirmemesi büyük bir başarı...

Biliyoruz, ama bir kez daha hatırlatayım: Amerikan seçmeninin Obama'yı rakibi Cumhuriyetçi Parti adayı Joe McCain'e tercih etmesinin en önemli sebebi, ülkenin içinde debelendiği ekonomik krizdi. Kriz iyice baskın hale gelmeseydi, Barack Obama da, “Vaktiyle başkanlığa bunlar da heves etmişti” diye anılan kalabalık bir listede yerini alacaktı.

Böyle bir durumda olan politikacılar gücü ellerine aldıklarında ona bir 'misyon' duygusuyla sarılırlar. Örneği ABD'de Katolik kökenli John F. Kennedy'dir 'misyon duygusu bulunan' güç sahiplerinin; Türkiye'de de her haliyle 'dışarılıklı' muamelesi gören Tayyip Erdoğan bu kategoriye sokulabilir.

'Misyon sahibi politikacı' kulağa hoş gelen bir tanımlama olsa da, yerleşik siyasi düzenler açısından ciddi bir sorun teşkil eder. Geçmişle bağlarını asgaride tutar bu tür politikacılar, 'sistem içerisinden' olanların hassasiyet ve kaygıları onlarda nispeten azdır, her sorunu zorlayarak çözebileceklerine inanırlar. Sadece inanmakla kalmaz, çözümü denemeye de kalkarlar...

Bazen paldır küldür davrandıkları için züccaciyeci dükkânına girmiş fil izlenimi bırakırlar...

ABD'de yerleşik nizam, John F. Kennedy'ye üç yıl tahammül edebildi; sonrası herkesin malumu... Ülkemizde de, son yedi-sekiz yıl içerisinde, Tayyip Erdoğan'ın ve partisinin önünü kesmek için neler ve neler yaşatıldığını hepimiz biliyoruz.

Tayyip Bey'in Obama tarafından aldatıldığını hissettiği, Ermeni konusundaki mektup sonrasında yaptığı açıklamalara yansıyor; Obama'nın mektubunun tonu, Ankara ve İstanbul'u ziyaret ettiği sırada yaptığı açıklamaları yüzde 100 yansıtmadığı için öfkesinde kısmen haklıdır Tayyip Erdoğan. 'Kısmen' oluşu, Obama'nın Ankara'da verdiği mesajlarda 'Ermeni sorunu' için fazla vaktimiz kalmadığını da açıkça söylemesi yüzünden...

Şu aşamada esas soruya cevap arayalım: Washington'daki yeni yönetim Türkiye'yi köşeye sıkıştırıp zora sokmak için mi bu tavra sahip, yoksa Türkiye'yi kronik bir soruna âcil çözüm bulmaya zorlayarak önünü açmak niyetiyle mi hareket ediyor? Eğer cevap “Zora sokmak için” olursa farklı, “Ülkemizin önünü açmak için” olursa daha farklı bir tepki vermemiz gerekecektir. Risk mi daha büyük, yoksa fırsat mı? Köşeye sıkıştırmaksa derdi Obama'nın, bu bir risktir ve buna kimse müsaade edemez.

Bu sorunun cevabını en iyi Başbakan Erdoğan biliyor.

Fehmi Koru

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder