3 Mart 2009 Salı

Gazze'ye Yardım

Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in başkanlığında Şarm El Şeyh'te yapılan ve 87 ülkenin katıldığı Filistin'e bağış konferansında kâğıt üstünde bir kez daha amaca ulaşıldı.
"Kâğıt üstünde" diyoruz; zira 2007'de Paris'te yapılan benzer konferansta, bağışçılar toplam 7.7 milyar avro yardım taahhüdünde bulunmuşlardı. Ama verilen sözlerin sadece 3 milyar avroluk bölümü tutulabildi. Başta bölge ülkeleri olmak üzere birçok bağışçı pamuk ellerini cebe atmaktan kaçındı.
Şarm El Şeyh'te taahhüt edilen bağışların toplamı 4.5 milyar dolara yaklaştı. 50 milyon dolarını Türkiye'nin sağlayacağı ve 20092010 döneminde Filistin'e ulaştırılacak bu bağışların yarısına yakın bölümüyle ekonominin canlandırılması, kalan tutarın yarısıyla Filistin Otoritesi'nin (Mahmut Abbas yönetimi) bütçe açığının kapatılması, diğer yarısıyla da Gazze'nin yeniden inşası öngörülüyor.
Ancak bağış kutusunun cömert vaatlerle doldurulması yetmiyor.
Öncelikle Gazze'nin yeniden inşası için, Filistin'in bu parçasındaki yönetim krizinin aşılması gerekiyor. Bilindiği gibi, Gazze Şeridi, 2007'den beri Hamas'ın denetiminde. Oysa yapılacak yardımların yerine ulaştırılmasında Hamas devre dışı bırakılıyor.

Sorunun özüne inmedikçe...
Bu açmaz ancak ulusal uzlaşma ile, El Fetih ve Hamas'ın Filistin'in tümü için geçerli ortak yönetim kurmalarıyla aşılabilir. Bu uzlaşma sağlanmadıkça, İsrail'in orantısız güç kullandığı saldırılarda 4 bin evin yıkıldığı, 20 bin evin oturulamayacak kadar hasar gördüğü, 100 bin kişinin sokakta kaldığı, 400 bin kişinin suya erişemediği, okullarından hastanelerine kadar tüm altyapısının çökertildiği Gazze'nin çilesi bitmez.
Uzlaşı hükümetinin kurulması, bağışlar sayesinde Gazze'nin yeniden inşasına başlanması, ekonominin işler duruma getirilmesi, memurların ve emeklilerin maaşlarının ödenebilmesi elbette Filistin'in normalleşmesi yolunda önemli bir adım olacak ama sorunun özüne neşter atılmadıkça, bu iyileşme ancak "Bir atımlık barut" etkisi yapabilecek.
Sorunun özünde, uluslararası belgelerde sınırları çizilmiş topraklarda, başkenti Doğu Kudüs olan yaşayabilir, egemen bir Filistin devletinin kurulması, karşılığında da tüm Arap ülkelerinin İsrail'i tanımaları ve normal ilişki kurmaları var.

İsrail'in yeni şahini
Böyle bir barış planı için 40 yıldı r yapılan diplomatik girişimlerin, düzenlenen toplantıların haddi hesabı yok. Hepsi de düş kırıklığıyla sonuçlandı.
Rusya bu ilkbaharda yeni bir Ortadoğu konferansı düzenlemeyi, ABD ise Filistin ile İsrail arasında kalıcı barışı sağlamayı hedefleyen yeni bir hamle yapmayı planlıyor. Ama ne yazık ki, iki girişimin de daha yumurtada öldürülmesi riski bulunuyor. İki nedenden ötürü:
1-İsrail, işgali altındaki Batı Şeria'da yeni yerleşim yerleri kurmaya karar verdi. Hazırlanan plana göre 5.700'ü Doğu Kudüs'te olmak üzere 73 bin yeni lojman inşa edilecek. Bu da Filistin topraklarında 280 bin Yahudi'nin daha yerleştirilmesi anlamına geliyor. Bu gidişle nihai barış için masaya oturulduğunda, Filistinliler'e yaşayacakları toprak kalmamış olacak.
2-Daha kötüsü, Başbakan adayı Binyamin Netanyahu egemen, bağımsız bir Filistin devletinin varlığını reddediyor. İsrail'in yeni güçlü adamı "Washington Post" gazetesine verdiği demeçte, sınırlı egemenliğe sahip, sadece otonom bir Filistin yönetimini kabullenebileceğini açık açık söyledi. Yani, Filistinliler'in ne ordusu olacak, ne kendi sınırlarını koruma hakkı. Sadece kendi kentlerini yönetebilecekler, o kadar! Netanyahu, bir zamanlar Menahem Begin'in, İzak Şamir'in, Ariel Şaron'un izledikleri ve daha çok acı, daha çok gözyaşı, daha çok kandan başka sonuç vermeyen bu katı ve acımasız çizgide direnirse, Ortadoğu'da yeni felaketlerin yaşanması kaçınılmaz olacak.
Erdal ŞAFAK-SABAH

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder