3 Mart 2009 Salı

Pişkinler Müzesi

Aydın Menderes, Hüsamettin Cindoruk'un rahmetli Adnan Menderes'in Yassıada'da avukatlığını yaptığına dair galat-ı meşhuru tarihin çöp tenekesine gönderiverdi.

Cindoruk için şunları söyledi, Aydın Bey:

“Adnan Menderes'in avukatı olarak tanıtıldığı durumlarda sessiz kalmış, bunu tekzip etmemiş adeta kendisinin böyle tanıtılmasından pişkince bir memnuniyet duymuştur.”

Bu ifadeler, siyaset dünyamızın duvarlarında çerçeveletilmiş “Yağlıboya” Cindoruk Portresi'nin doğru yorumlanmasına yardımcı olacak niteliktedir.

Cindoruk, yıllar yılı kamuflaj elbisesi giymiş bir politik simadır. “27 Mayıs darbesine karşı çıkmış” ama 28 Şubat'a sıkı destek vermiş bir siyasetçinin “Statüko” tarafından hangi rollerde istihdam edildiğidir, önemli olan…

Hüsamettin Bey, Adnan Menderes'in avukatı değildi; ancak unutmayalım rahmetli Hasan Polatkan'ın avukatıydı.

Yani, finaldeki kararları önceden yazılmış, kurgusal “Yassıada Mahkemesi” adlı derin gösteri için ayarlanmış rollerden biri de onundu.

Bu durum, Hüsamettin Cindoruk'un Statüko'nun hizmetinde koşturmaya “genç yaşta” başlamış olduğunu gösteriyor.

*

Cindoruk ve üstadı Demirel, rahmetli Menderes'in siyasi mirasını tepe tepe kullanmış, her fırsatta istismar etmiş politikacılardır. Sağ-muhafazakar seçmeni efsunlamak için kendilerine verilen rolü yıllarca “başarıyla” oynadılar, itina ile yutturdular…

Gayet tabii, bu konuda en mahir olan, “en baba narkozcu” Demirel'di.

Demirel, Cindoruk ve Yılmaz -kimi zaman senaryo gereği çatışmış olsalar da- aynı derin bağın mahsulüdürler. Bilenler zaten farkındaydı da; bu üç ismin aslında “aynı kişi” oldukları 28 Şubat darbesindeki başat rolleriyle ortaya çıktı.

'Poker Surat' Mesut Yılmaz, Özal'ın ANAP'ında başından beri Statüko'nun “Truva Atı” idi.

Hüsamettin Cindoruk, “Demirel Özal'da yanıldı, Çiller ise benim hatamdı” diye konuşmuştu. (Akşam, 4 Ocak'09)

O röportajda, “Demirel'in tarihi yanılgısı Özal'ı müsteşar yapmasıdır” diyor, Hüsamettin Bey…

Bu cümle, ilk bakışta pekala Demirel'in siyasi eleştirisi olarak görülebilir. Acaba, sadece öyle mi?

Cindoruk'un bilinçaltı bu cümlede sahne alıyor:

Aradan yıllar geçtikten sonra daima hizmetinde bulunduğunuz “Statüko Hesabına” bir muhasebe yaparsanız; “Defansın arkasına sürpriz koşu yapan ve tarihi golü atan oyuncunun Turgut Özal olduğunu” görmeniz hiç de zor olmaz!

Cindoruk'un açıkça söylemediği hayati husus budur.

*

Hüsamettin Cindoruk, 1993'te DYP Kongresi'nde aday olsaydı muhtemelen Tansu Çiller'in siyasi kariyeri başlarda bitecekti. “Çiller yanılgısı” dediği hadise ile “aday olmamasını” kast ediyor, Cindoruk…

Hüsamettin Bey'in aday olmayışına mazeret olarak ileri sürülen konular bu satırların yazarına hiçbir zaman inandırıcı gelmedi. Adeta “boş kaleye gol atacağı bir maça çıkarılmayışı” o dönemde kendisine Gizli Egemenler'ce Başbakanlık rolünün uygun görülmemiş olmasıyla mı alakalıydı, acaba?

*

Cindoruk, Çiller'i siyasetçi bile kabul etmiyor.

Demirel ise siyaset sahnesine paraşütle inmesine vesile olduğu Tansu Çiller'e -sonradan “pencereden atmayı aklından geçirecek kadar”- husumet duyar hale gelmişti.

Bütün bu siyasi çatışmalar, Demirel ve Cindoruk'u yıllarca istihdam etmiş olan gizli mekanizmanın, “vakti geldiğinde” Çiller'i oyuna dahil etmiş olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor, elbette...

Tansu Çiller, siyasete girmeden önce Bedrettin Dalan'ın danışmanıydı. Ergenekon örgütüyle bağlantısı ortaya çıkan Dalan ABD'de, Türkiye'ye bir türlü dönemiyor.

Tansu Hanım, Mehmet Ağar'ın mahkemesinden hemen sonra “hava almak için” ABD'ye uçuvermişti.

Hepsi tesadüf tabii, bütün bunların…

Hüsamettin Cindoruk'un 367'nin avukatlığını yapması, “Gül benim Cumhurbaşkanım değil” demesi veya “28 Şubat'ı savunan” demeçler vermeye devam etmesi de öyle…

Tamer Korkmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder