Bu toprakların insanları burjuva devrimi nedir bilmezler. Çünkü bu topraklar burjuva devrimi görmemiştir. Bu topraklara her zaman ceberrut devlet egemen olmuştur. Ümüğü sıkar, vergiyi alır. Bu toprakların insanları işte bu nedenle kraldan, sultandan, imparatordan vergi koyma ve toplama yetkisini zorla alarak kendi temsilcilerine, yani burjuva parlamentosuna vermenin ne kadar zor ama aynı zamanda da heyecan verici bir tarihsel dönüşüm olduğunu bilmezler.
İşte bu nedenlerle bu topraklarda önce tebaa, sonra yarım vatandaş olarak yaşamış ve yaşamakta olan kişiler devletten vergi kaçırmayı hak bilirler. Ne kadar az verirse o kadar iyidir. Bu topraklarda tarihsel nedenlerle vergi bilinci yerleşmemiştir. Vatandaş ödediği verginin hesabını sormaz. Çünkü ümük sıkıp vergi almak, sonra da keyfine göre harcamak devletin hakkı, vergi kaçırmak da vatandaşın hakkıdır. "Bordro mahkûmları" bir efsanedir. Memurlar ne vergi ödediklerini bilmezler. Etrafınızdaki memurlara ne vergi ödediklerini sorun, bakalım ne cevap alacaksınız. Devlet bir cepten alır öteki cebe koyar. Ücretliler de bilmezler çoğunlukla ne vergi ödediklerini. Çünkü onların yerine patron öder. Patronlar da zaten ücretlilerini asgari ücretten göstererek ya da hiç göstermeyerek vergi kaçırmayı hak bilirler. Ama vergi kaçırmada serbest meslek sahiplerinin, kira toplayan ev sahiplerinin ve kayıtdışı tüccarların eline kimse su dökemez. Tabii ben çoğunluktan söz ediyorum, kelaynaklardan değil.
Bu söylediklerimde yeni bir şey yok. Herkes bu gerçekleri biliyor. Ama sonuçlarını çoğunluk bilmiyor. Vergi kaçırmanın bedavaya geldiğini zannediyorlar. Türkiye gelişmişlik düzeyine göre biraz iyi vergi toplar hale 2000'li yıllarda gelebildi. Bir ölçüde IMF anlaşması, bir ölçüde Kemal Abi ve bürokratları sayesinde. Zaten deniz de bitmiş, kamu borcunu aşağıya çekmek gerekiyordu. Ancak 2000'li yıllarda artan vergi gelirleri büyük ölçüde KDV, ÖTV, SGK ve işsizlik sigortası primleri gibi dolaylı vergilerden sağlandı. Sonunda o hale geldi ki, toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payı bir ara yüzde 70'e kadar çıktı. Şu sıralar yüzde 65 civarında.
Bu oran bir yönüyle hastalık, diğer yönüyle acz belirtisidir. Böyle bir oran kendine aşağı yukarı gelişmiş diyen hiçbir ülkede yoktur. İskandinav ülkelerinde dolaylı vergilerin toplam içindeki payı yüzde 35'tir. Yani bizimkinin tam tersidir. Ama bu Viking bozuntuları zaten her bakımdan bizim zıddımızdır. Peki bize benzeyen Akdeniz'e bakalım. Bu coğrafyada oranlar bilemediniz 50-50'dir. Bu basit rakamlar çok şey söylemektedirler.
Bir, Türkiye vergi kaçırma cennetidir. İki, vergi kalitesi çok düşüktür, çünkü dolaylı vergiler üretimi kısıtlar, özellikle istihdam üzerinde olanlar da istihdamı kısıtlar. Üç, gelir yetmedikçe oranlara yüklenilmiş, işgücü ve krediler durduk yerde pahalılanmış, rekabet gücü kayıpları oluşmuştur. Dört, oranlar arttıkça daha çok vergi kaçırılır hale gelmiştir. Beş, iki de bir af çıkarmak rutin uygulama haline gelmiş, inandırıcılık tamamen bitmiştir. Altı, AB şampiyonu gelir eşitsizliğimizin en önemli kaynağı bu vergi yapısıdır. Yedi, bu vergi yapısıyla Türkiye ekonomisi yüzde 6 civarında uzun soluklu bir büyüme patikasına giremez. Sekiz, dolaysız vergiler başta olmak üzere tüm vergi türlerinde kaçaklar engellenmeli, elde edilecek ek gelir, işgücü ve kredi maliyetinin aşağıya çekilmesinde, üretken altyapı yatırımlarında ve eğitimde, kısacası ihracatı ve büyümeyi destekleyecek kamu harcamalarında kullanılmalıdır. Dokuz, bunlar yapılmazsa büyüme düşük kalır, kriz geçse bile işsizlik artmaya devam eder. On, vergi reformu başta olmak üzere, kamu harcamaları bileşiminde ve işgücü piyasasında çok esaslı reformlar yapılmadıkça Türkiye yakında debelenmeye başlar.
Tarihsel ve yapısal nedenlerle vergi toplama aczi içinde olan siyasal sınıf karşısında IMF'nin çareyi vergi denetiminin özerkleştirilerek, tıpkı TCMB, BDDK gibi siyasetin dışına çıkarılmasında görmesi size çok mu anormal geliyor?
Seyfettin Gürsel
3 Mart 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder