Her şey Ergenekon'u bulandırmak için... Bu uğurda her duyguyu utanmazca istismar ettiler.
Yaşlı olmayı... Devlet içinde önemli kişi olmayı... Baba olmayı...
Hasta olmayı... Şimdi de ölümü istimar ediyorlar. JİTEMCİ Albay'ın intiharla gelen ölümünü...
Evet, yaşlı-başlı insanlara karşı saygı geleneklerimizdendir. Bir nev'i "bu dünyada misafir artık" hissiyatı...
Ama her yaşlıya ermiş muamelesi yapmak zorunda olduğumuzu kim söyledi? Eğer insan kötüyse, yaşadığı yıl sayısı arttıkça biriken kötülük miktarı da artar ve böylelerinin gidici olduğunu bilmek, üzüntüyle karışık bir saygı değil, olsa olsa sevinçle karışık bir avuntu doğurur insanda...
Evet, halkımız devlet büyüklerine saygı duyar; bu, devlete olan saygısından gelir. Ama en büyük kötülüklerin de yine devletten kaynaklandığını; en büyük acıları devletin çektirdiğini -hatta bunlardan bazılarının göğsünde dizi dizi madalyalar olduğunu- da kendi tecrübesiyle bilir.
Devletin despot yüzünü temsil eden mevki sahipleri karşısında korku duyduğunu söyleyebilirsiniz, ama sevgi ve saygı asla! Evet, ordumuz halkımızın gözbebeğidir. Ama şu anda o gözün fena halde enfekte olduğunu; gözbebeğine kaçmış mikroplar temizlenmezse o gözün görmez olacağını göremeyecek kadar kör değildir. Evet, halkımız "terörle mücadeleye ömrünü vermiş kahramanlara" hep minnet duyacaktır.
Ama terörle mücadeleyi kendi zalim iktidarları için fırsat bilen diktatör heveslilerini, terörün yarattığı puslu havayı kendilerini gizlemek için kullanan cinayet zanlılarını, savaşı kendileri için fırsata dönüştüren savaş ağalarını gerçek kahramanlarla bir tutmanın, en başta o kahramanlara saygısızlık olduğundan da şüphe duymayacaktır.
Evet, ölüm karşısındaki sessizlik, sadece bizim değil, bütün kültürlerin ortak geleneğidir. Ama bu sessizlik, gerçeklerin unutulmasından değil, artık aramızda olmayan birinin arkasından konuşmama büyüklüğünden gelir. Ama eğer birileri bu terbiyeyi zorlarsa, hele bu terbiyeyi kendi kötü amaçları için kullanırsa ihlal edilmesi de kaçınılmaz hale gelir.
Şu anda "yargısız infaz" çığırtkanlığı yapan medyanın intihar eden albaya aldırdıklarını hiç sanmayın. Şimdiye kadar yaptıkları dehşet verici haberlerle kimbilir kaç kişinin hayatını paramparça ettiler, intiharına, ölümüne, ömür boyu utanç içinde yaşamasına sebep oldular. Kılları bile kıpırdamadı.
Şimdi, yediği haltlar ayyuka çıkmış bir JİTEMCİ'nin ölümünü kullanarak yine Ergenekoncular'ı halkın öfkesinden korumaya çalışıyorlar. Taa 1998 yılında, dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın raporunda adı "bölgede işlenen faili meçhul cinayetlerin planlayıcısı ve yürürlüğe koyucuları" arasında sayılan bir adamı; 2005 yılında hakkında "Bir suçu söyletmek için işkence yapmak, taammüden adam öldürmek ve cürüm işlemek için teşekkül oluşturmaktan" dava açılmış, şimdiye kadar paçayı sıyırttıysa çift başlı yargı sayesinde sıyırtmış bir kişiyi yargısız infaza uğramış masum bir kurban gibi pazarlamaya kalkmak ne umutsuz bir çaba...
Bazı ölümler yası hak etmez. Nasıl bir hayat yaşandığından bağımsız bir "ölüye saygı" fikri, ikiyüzlülük değilse eğer, ilkesizliğin daniskasıdır.
Bu yüzden de, doğrusu Engin Ardıç'ın önceki günkü yazısının sonunu bağlayışı, benim ruh halime pek denk düşüyor: "Ayılanlar bayılanlar, merdivenden kayanlar, yurtiçinde ya da yurtdışında kalbi sıkışanlar, mermiye kafa atanlar...
Efendiler, hesabı ödemeden nereye?"
Gülay Göktürk
24 Ocak 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder