Tuncay Güney, TRT'ye çıkıp başta CHP ve Doğan Grubu'na dair bazı suçlamalarda bulununca yer yerinden oynadı. Eline kalemi alan ya da mikrofonu kapan, söze TRT'ye hakaretle -en azından televizyon haberciliği üzerine nutuk çekmekle- başlıyor.
Nasıl olur da Tuncay Güney gibi bir adam TRT'ye çıkarılabilirmiş, onun canlı yayında konuşmasına nasıl müsaade edilirmiş falan filan.. Serdedilen eleştirilerin bir kısmına katılmak mümkün; ancak, tek bir şartla: TRT'ye çıkmasına itiraz edenler, önce dönüp kendi medya gruplarındaki Güney yayınlarına bakacaklar. TRT'deki programdan bir gün önce Tuncay Güney bütün televizyonlarda saatlerce konuşma imkânı bulmuştu zaten. Denebilir ki 'Bir gün önceki yayın 2001 yılında poliste verdiği ifadeydi, tarihî önemi haizdi.' Tamam; bu mazeret kabulümdür;lakin 2001'deki ifadeleri bütün TV kanalında saatlerce yayınlanıyorsa bu kişiye büyük bir önem atfediliyor demektir. Ona kendi grubunun ekranlarında başköşeyi ayıranlar, TRT'ye çıkmasına sükût etmek zorunda. Sadece 2001'deki ifadelerden bahsetmiyorum; kamuoyu Güney'i son aylarda hemen her TV kanalında saatlerce seyretme imkânı buldu. 'Bize konuşursa yapılan gazeteciliktir; devlet kanalına çıkarsa yerden yere vurulacak kadar durum vahimdir' demek inandırıcılıktan uzaktır.
Haberciliği reality show sanmak
Aslında bu olay çoktan beri göz ardı edilen bir gerçeği hatırlatmış oldu. Uzun bir zamandır televizyon haberciliği kan kaybediyor. Tuncay Güney'in İstanbul Emniyeti'nde verdiği ifade bile tek başına hangi uçurumun kenarına gelindiğini gözler önüne sermeye yeter aslında. Diyelim ki Güney'in Emniyet ifadelerini yayınlamak gazetecilik açısından çok önemli; saatlerce süren ifadeden sadece bir kişi ya da grubu hedef alan bölüm yayınlanabilir mi? Sadece o bölümü yayınladığınızda yaptığınız işe TV haberciliği adı verilebilir mi? Söz konusu ülke Türkiye olunca, maalesef bu tür hoyratlıklar sırıta sırıta yapılabiliyor. SKY Türk diye bir kanal o gün saatlerce sadece Tuncay Güney ve STV kısmını yayınladı. Ne vardı söylenenlerde? Bir sürü dedikodu, tırı vırı. Adam zaten 'Bizi kısa sürede tasfiye ettiler' diyor; ama SKY haber editörünün umurunda değil. Konular değişiyor, STV ile ilgili üst başlık değişmiyor? Bu mudur haber kanalı olmak?
Doğan Grubu kalemleri Tuncay Güney'e ateş püskürüyor. Çünkü Güney TRT'deki canlı yayında Ertuğrul Özkök'e şantaj sayılabilecek ağır ithamlarda bulundu. Grubun kendisine adam gönderdiğini, pazarlık yaptığını falan söylüyor. Doğan Grubu yazarları hem TRT'yi lerzeye getirecek şiddette eleştiriler yöneltiyor; hem de Güney'in güvenilmez olduğu tezini işliyor. Tam bu noktada insanların kafası karışıyor. Madem bu kişi güvenilmezdi; niçin CNN Türk'te saatlerce ifadeleri yayınlandı? Neden Kanal D ve Star TV Tuncay Güney'le röportaj yapmak için kendini bu kadar helak ediyor ve neden kendine ciddi pozlar veren bir gazeteniz (işine geldiğinde ya da takıntısı nüksettikçe) Güney'i hüccet sayan yayınlar yaptı ve yapıyor? Ve sonuçta faturayı Ertuğrul Bey ve Aydın Bey ödüyor.
Gelin meseleyi Tuncay Güney'den de koparalım ve gelinen noktanın fotoğrafını yakalamaya çalışalım. Maalesef acı gerçek şudur: Televizyon haberciliği kendini tüketiyor, bitiriyor. Habercilik ile şaklabanlık arasındaki mesafe daraldıkça daraldı. Haberi bir reality show sananlar reyting avcılığı yapalım derken gazeteciliğin temel ilkelerini sarstı. Son birkaç yıldır yaşanan yüksek tansiyon televizyonları felç etti. Yorumlu haberlerin paçalarından partizanlık damlıyor, ideolojik manipülasyonun haddi hesabı yok. Bangır bangır bağırmakla sıcak habercilik yapıldığı sanılıyor. Reyting hesapları televizyoncuların sadece kafalarını karıştırmamış; aynı zamanda meslek disiplinlerini alt üst etmiş maalesef. Pazar günü Radikal Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan'ın köşesinde haklı olarak altını çizdiği gibi neredeyse hiçbir editörlük ve filtreleme yapılmadan haberler yayına veriliyor; kişi ve kurumlar mağdur ediliyor.
Bir akşam ekran başına oturun, meselenin ne kadar vahim olduğunu birkaç dakikada anlayacaksınız. Mesela geçenlerde Kevin Costner ülkemizdeydi. Oscar ödüllü aktör, THY ile anlaşmış ve havayollarının reklamlarında rol alacakmış. Bu haberi kerli ferli bir yöneticinin görev yaptığı bir TV kanalı şöyle veriyor: Önce ekranda 'apronda deve kesilmesi hadisesi' boy gösteriyor, sonra 'terlik meselesi' üzerinden THY Genel Müdürü dövülüyor(!) daha sonra Kevin Costner'a geçiliyor. Costner ile bahsi geçen olayların ne alakası var, bu haberin arka planı bu mudur, bu hatırlatmalarla neyin propagandası yapılıyor? Kaldı ki THY, Türkiye'nin en başarılı şirketlerinden biri haline geldi; insan biraz insaf etmez mi?
Tecrübeli isimler de ağır yaralı
Her gün bu tarz yapılan onlarca haber var. Baz istasyonları kuruluyormuş; adam gitmiş muhteşem bir gazetecilik örneği sunarak(!) iktidarın insan sağlığını nasıl bozduğunu, vatandaşın canının nasıl yandığını anlatıyor. Haber o kadar siyasallaştırılmış ki! Mizansen o kadar sırıtıyor ki! Biri gitmiş bir muhtar bulmuş ve bilmem hangi siteden hangi iki apartman seçmen kütüklerine kaydolmamışmış. İyi ya! Bu kütükler askıya bunun için çıkarılıyor; gideceksin 'burası atlanmış' diyeceksin ve gereken düzeltmeyi yapacaksın. Hani desen ki 'bir apartmanda bazı daireler kütüğe yazılmamış', belki o zaman ortaya siyasi hileye dair komplo teorileri çıkabilir. Öyle değil ki! Atlanan yerde her partiden vatandaş olabilir. Siyasi bir tutum alındığı için şimdiden taşlar döşeniyor. Beklemedikleri bir sonuç çıkarsa 'Biz zaten haber yapmıştık ' diyecekler. Bu tür haberleri çığırtkan bir üslupla ve defalarca verince halkın zekasını küçümsüyorlar; bu rencide edici durumun bile farkında değiller.
Dost acı söyler; durum ciddi. Zaten yazılı basının önemli bir kısmı antidemokratik tutumuyla ağır yaralar aldı; TV'ler de aynı yolun yolcusu gibi gözüküyor. Onca silaha, bombaya, suikasta, krokiye, kaos planına yandaşlık yapmak, ortaya çıkan gerçekleri örtbas etmek için çırpınıp durmak Türk medyasına ne kazandıracak? Kocaman bir hiç! Besbelli ki Ergenekon soruşturması bazı medya yöneticilerinin kimyasını fena halde bozmuş. Kah soruşturmayı yürüten savcılara saldırıyorlar, kah emniyet güçlerine. Bazı meslektaşlarımız da feryat u figan içinde askere sesleniyor: 'Bize bir brifing ver'. Kamu vicdanı sormaz mı. 28 Şubat'ta aldığınız brifinglerin hicabından ne zaman kurtuldunuz ki! Ergenekon soruşturması devam etmesin diye bazen iktidarı suçluyorlar, bazen de sivil toplum kuruluşlarını. Son moda 'Fethullahçı polisler' senaryosuyla Ergenekon'a kol kanat germek. Ne yaman örgütmüş Ergenekon ki bu kadar taraftar gazeteciyi bir arada tutabiliyor ve bu ekip hedef saptırabilmek için her türlü sulandırma ve saptırmaya başvurabiliyor. Bazıları utanmasa, 'Ergenekon diye bir örgüt yoktur, silahlar da bombalar da bizimdir' diyecek. İnsaf!
TV haberciliğinde durum o kadar vahim ki Uğur Dündar gibi, Mehmet Ali Birand gibi yıllarını bu mesleğe vermiş gazeteciler bile ağır yara almakla karşı karşıyadır. Bu tecrübeli isimler çöküş seyrine hız vermekle kalmıyor; genç meslektaşlarına rol model olmaktan uzaklaşıyor. Ali Kırca zaten çoktan ununu eledi eleğini astı. Tetikçi habercilik ile tetkikçi habercilik arasındaki fark, bir değirmen gibi öğüttü pek çoklarını ve daha da öğüteceğe benziyor. Yılların gazetecileri bile soğukkanlı kalamıyorsa varın gerisini siz düşünün.
Mesele kişilerle sınırlı değil. Yayın hayatına başladığı günden beri habercilikte yeni bir umut olan ilk haber kanalı tanınamayacak hale geliyor. Maalesef, Cumhuriyet mitingleriyle başlayan talihsiz kırılma, kanalı anti demokratik bir çizgiye doğru savurup attı. Maalesef haklarında oluşan negatif algıyı bile fark edemiyorlar. Ergenekon konusundaki yalpalaması da üzücüdür. Bir de oturmuş orada birileri gazete yayınlarını güya eleştiriyor. Eleştiride insaf olmalıdır, iyi niyet olmalıdır, meslektaşının emeğine saygı olmalıdır... Saplantı haline gelmiş bir önyargıyla hep aynı şeyleri tekrar edersen 'Önce aynaya bak' demezler mi? Ayrıca sermayeden yiyen haber kanallarının dikkatini çekmek isterim ki HaberTürk ciddi bir habercilik atağına geçti. Eğer bir kısım ideolojik takıntılardan sıyrılabilir, objektif yayın yapacak kadar soğukkanlı kalabilirse, tamamen siyasallaşmaya doğru giden diğer haber kanallarını silkeler atar...
Türk medyası bir an önce toparlanmak zorunda. Gazetesiyle, televizyonuyla, internetiyle... Düşüncelerimiz farklı olabilir; ama mesleklerimiz aynı: Gazetecilik. Bir de buluşabileceğimiz değerler var: Çoğulcu ve katılımcı demokrasi, insan hakları... Tam ve tavizsiz demokrasi çizgisinde buluşabilirsek medyadaki inkırazın da önüne geçebiliriz; aksi takdirde medya, tedrici intihar sürecinin hazin akıbetinden kendini kurtaramaz...
Ekrem Dumanlı
19 Ocak 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Allah razı olsun . sıkıntıdan kendi kendimi yiyodum haberleri izleyince. bu yazıyı okuyacak ya o herifler, daha gam yemem. (A.K.)
YanıtlaSil