Eski Genelkurmay Başkanı, 27 Nisan bildirisini bizzat kendisinin yazdığını açıkladı. Şaşırtıcı. Zira o bildirinin içeriği de, üslubu da, grameri de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 'Kurmay kültürü'ne uygun değil. Dünkü Hürriyet gazetesinin '27 Nisan Şifreleri' manşeti, bildiri meselesine yeni açılımlar kazandırdı.
Metehan Demir tarafından kaleme alınan manşet haber de gece yarısı bildirisinin bazı ayrıntılarını ortaya koyuyor. İşin doğrusu, bazı bölümlerini hayretle karşıladım. Kamuoyunun da şaşkınlıkla karşılayacağı bazı konular Büyükanıt tarafından vuzuha kavuşturulmazsa bundan TSK'nın da zarar görmesi kaçınılmaz.
Haberdeki iddiaya göre eski Genelkurmay Başkanı, 'Ben yazdım' dediği bildiriye televizyon seyrederken karar vermiş. Aynen şöyle deniyor haberde: 'Genelkurmay'da anormal hiçbir şey yoktu. Her şey saat 21.00 sularında dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın en yakın yardımcılarından birinin telefonunun çalmasıyla başladı. Arayan Yaşar Paşa'ydı. Emir açıktı: 'Bir metin yazdım. Gelip bunu alın. Ben gereken yerlere gereken talimatları veriyorum.' Ve gece yarısı o bildiri yayınlandı.'
Bu kadar basit mi? Yani bir Genelkurmay başkanı, olağanüstü hiçbir durum yokken aklına bir şey gelecek ve muhtıra vermek için kâğıda, kaleme sarılacak ve 'gereken yerlere talimat' verecek. Bu mudur en üst düzey kurmayın demokrasi inancı? Hani kurmay zekâsı? Hani ortak karar alma mekanizması? Hani diğer silah arkadaşlarıyla strateji değerlendirmesi? Böyle şey olur mu?
Dilerim Yaşar Paşa ortaya çıkar ve bu haberi tekzip eder. Zira bu bilgi Türk Silahlı Kuvvetleri gibi 2 bin yılı aşkın bir geleneğin, ortak aklı yok etmesi anlamına geldiği gibi ciddi bir tehlikeyi de işaretliyor. Nedir o tehlike? Bir gün bir başka Genelkurmay başkanı da kafasına estiği gibi bir muhtıra verebilir demek ki! Olur mu böyle şey? Nerede Kara Kuvvetleri, nerede Hava Kuvvetleri... Daha önemlisi, hukuki bakımdan bağlı oldukları kesin olan Başbakan nerede? Siyasi otorite nerede? Bu işin sonu diktatörlüğe giderse bunu kim engelleyecek?
Daha kötüsü de var: Büyükanıt'ın çözülen şifrelerine göre Yaşar Bey, her zamanki sükûnetiyle evine geliyor, televizyonda küçük yaşta çocukların da katıldığı Kutlu Doğum programını seyrediyor ve öfkeye kapılıyor. Şifre çözücülere göre Paşa, Peygamberimiz'in doğum haftası adına düzenlenen programları 23 Nisan kutlamalarına alternatif olarak görüyormuş. Feci bir durum! Korkunç bir yanılgı. Demokrasi ve cumhuriyeti içine sindirmiş ve içselleştirmiş bu halkı neden bu kadar yanlış analiz ederler; anlamak çok zor!
'Peygamber Ocağı' diye bilinen ve şimdiki Genelkurmay Başkanı tarafından övünçle ifade edilen bir kurumun başında görev yapan bir kişi, niçin Kutlu Doğum kutlamalarından bu kadar huzursuz olur? Şifre rivayetçileri diyor ki, Paşa Kutlu Doğum kutlamalarına o kadar kızıyormuş ki bir defasında 'Sesli tepki' verecek şekilde haykırmış ve bunu yakın çevresi de duymuş. Tam bir iletişim kazası. Halk bunları okuyunca 'Ordumuz ile dinimiz arasında bir problem mi var?' diye düşünmez mi? Belki de bu tür bir iletişim kazasını telafi etmek için Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, ordumuzun dine karşı olmadığını söyleme ihtiyacı hissetti. 23 Nisan'ın alternatifi Kutlu Doğum olmadığı gibi Mustafa Kemal'in alternatifi de Hazreti Muhammed değil. Ama şifrelerdeki göndermeler bu tür şüphelere yol açıyor ve bundan TSK zarar görüyor...
Büyükanıt'ın şifreleri bir kez daha ispat etti ki, Türkiye'deki asker-sivil ilişkisi mutlaka normalleşmeli. Gerçek bir demokraside Silahlı Kuvvetler'in başında bulunan bir kişi kafasının estiğine göre iş yapamaz, yetkisini aşarak muhtıra veremez. Başbuğ'un 'vatandaşın vergisi' ve 'halka hizmet için varız' vurgusu yerindedir, doğrudur. Ayrıca bu milletin ordusu bu milletin diniyle kavgalı bir imaj da veremez. Maalesef Büyükanıt'ın şifreleri bu konularda umut vermiyor. Ve bu haliyle ordumuza zarar veriyor...
Ekrem Dumanlı
14 Mayıs 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder