13 Mayıs 2009 Çarşamba

Eşcinsel ve Müslüman?

Aynı anda hem eşcinsel, hem Müslüman olmak mümkün mü?
Önceki gece televizyonu karıştırırken bir tartışmaya rastladım.
Reha Muhtar, CNN’de Ali Bulaç ile Bülent Ersoy’u karşı karşıya getirmişti.
Hiç beklenmedik bir şekilde Bülent Ersoy, en doğru soruyu sordu.
Kendi cevabı, dibine kadar yanlıştı gerçi, ama olsun.
Çoğu zaman soru, cevabın ta kendisidir.
Sorduktan sonra peşini bırakmak en iyisi.
Bülent Ersoy’unki de, ilelebed soru olarak kalmaya mahkûm bir cevap.
Bu sorunun tek doğru cevabı, başka bir sorudur, çünkü.
“Büyük günahlardan birini işleyerek hâlâ Müslüman kalmak mümkün mü?”
İslam’da itikad mezhepleri, işte bu sorudan doğmuş.
Hiristiyanlık derseniz, her farklı cevap, onları da bölmüş.
Kader tartışmasıdır, bu.
Ezeli bir muamma.
Değil mi ki, bilimsel gelişmeyi bile tahrik eden bu meraktır.
Aklından neler geçiyor, tanrının?
Hakkımızdaki planı nedir?
Zamanın başlangıcı ve sonunu öğrenebilecek miyiz, bir gün?
Ve genetik şifremizde saklı kendi kişisel akıbetimizi?...
Hiç sanmam.
O halde doğrusunu, yine Allah bilir.
Gene başa dönüyoruz, yani.
Dini ve bilimsel mezheplere ilk hareketi veren o soruya...
Kayalara kazınmış eski Sanskritçe’yi çözdük de...
Tanrı dilinin kozmik ya da biyolojik gramerini anlamaktan çok uzağız, hâlâ.
***
Beklenti, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ekim ayındaki
Din Şûrası’nda açılmasıydı.
Bakan Ertuğrul Günay, kaza eseri bu tartışmayı erken başlatmış oldu.
12 Eylül’ü eleştirmek için öyle bir söz etti ki...
“Zeki Müren’e erkek, Bülent Ersoy’a kadın sanatçı ödülü verilen absürd dönem” dedi.
Ve, zembereğinden boşalmış gibi koptu, tartışma.
Kastı aşan bir tasvir, bambaşka bir yere getirdi, bizi.
Bülent Ersoy, kitabın tam ortasından o soruyu çekip çıkardı, canlı yayında.
Ali Bulaç’a şunu sordu:
“Allah teala istemezse kâinatta yaprak bile kımıldar mı?”
Bütün soruların anası, budur işte.
Yukarıdakiler de, matruşka bebekleri gibi bunun içinden çıktı.
Ali Bulaç, Cebriye, Mutezile, Maturidiye görüşlerini izaha çalışırken...
Bülent Ersoy, şöyle demesin mi:
“Yoksa siz Ali Bulaç, Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmiyor musunuz?”
Bülent Ersoy’un durumu da, imanın şartlarından biri mi ki?...
***
Allah istmezse yaprak bile kımıldamazmış, kâinatta.
Demek istiyor ki:
“Kader, böyle olmama sebep; benim günahım ne?”
O zaman, eylemlerimizden mesul tutulmayacak mıyız?
İlahi adalet karşısında cezai ehliyeti yok mu, insanoğlunun?
O kadar basit değil, galiba.
Madem ki iyiliği de kötülüğü de, günahı da sevabı da, meleği de şeytanı da yaratan, aynı Allah...
Her ne hal üzereysek, O’nun tasarladığı kaderdendir.
O, öyle olmasını murad ettiği için...
Cebriye mezhebinin görüşüdür, bu.
Her şeyin değiştirilemez biçimde önceden kararlaştırıldığı pre-deterministik kader inancı.
Kaderin hükmüne boyun eğmekten başka yok, çaremiz.
Statükoyu mutlaklaştıran; insanı, başa gelene razı olmaya çağıran bir iman.
Kadere bakın ki...
Bizim Cebriye ile Hıristiyan kaderciliğinin mezhebi Kalvinizm, militanlıkta yarışırlar.
Kadere koşulsuz teslimiyeti vaaz edenler, nedense tarihin eli kanlı despotları.
Bu da, kaderin cilvesi bir tezat mı?
Kısacası;
Bülent Ersoy’un sığındığı itikad, onun bu haline cevaz vermiyor.
Eşcinsellik karşıtlığının bayraktarlığını yapanlar, Batı’da bile Kalvinistler’den başkası değil.
***
Tanrının mutlak iradesi karşısında, insanın seçme özgürlüğü var mı?
Diğer mezhepler, ya insanı tamamen özgür bırakıyor.
Ya da ‘orta yol’dan yana.
İnsan için, mesuliyetten kaçış yok, ama.
Cennetten ve cehennemden de...
Çift cinsiyet meselesine gelince...
Katolik Kilisesi, özünde kaderci.
‘Tercih değil, hastalık’ kabul ediyor.
“Suç, genlerde, virüslerde; tedavi çarelerine bakmak lazım...”
Ve, büyük günah! sayıyor.
Kaderci yaklaşımına rağmen, hem de...
***
Eşcinselliğin türleri var, tabi.
Çift cinsiyetli yani ‘hünsa’ doğanlar, sonradan cinsiyet değiştirenler...
Hepsi mi, böyle?
Kimi için tercih, kimi için kazaen hastalık, kimi için de genetik arıza belki.
“Sodom, Gomore halklarının, Lut kavminin acı sonları!...”
“Bu günahı âdet edinen toplumların helakı!...”
Böyleyken din, nasıl bakacak meseleye?
Ekim ayında toplanıyor, Din Şûrası.
‘Cinsel kimlik bilinci’ni İslam açısından da tartışmaya açacak:
Özgür tercih mi, kaza mı, kader mi?
Irsi mi, arızi mi?
Her halükârda günah mı?
“Bu günaha bulaşan, hâlâ Müslüman mı?”
AKİF BEKİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder