15 Mayıs 2009 Cuma

Demirel ve Cindoruk’la ilgili hayal kırıklığım üzerine...

Demirel’le Cindoruk... Elli küsur yıldır sahnede olan iki siyaset adamı. Kökleri DP’ye, 27 Mayıs darbesinin 1960’da devirdiği ve lideri Adnan Menderes’i astığı Demokrat Parti’ye uzanıyor.
Hatta Cindoruk’un avukatlığı var, Menderes’leri idama mahkum eden Yassıada isimli askeri mahkemede...
Sonra Demirel çıkıyor sahneye.
DP’nin yerini alan ve kısa adı AP olan Adalet Partisi’nin başına geçip başbakanlık koltuğuna oturuyor.
Demirel’i de deviriyor asker.
1971’de, 12 Mart muhtırasıyla...
Demirel yine başbakan oluyor.
Asker yine deviriyor Demirel’i.
1980’de, 12 Eylül darbesiyle...
Yılmıyor Demirel de, Cindoruk da.
Kısa adı DYP olan Doğru Yol Partisi kuruluyor. Demirel on yıllık bir aradan sonra askeri yönetimin siyaset yasaklarını kırıp yeniden Başbakanlık koltuğuna oturmayı başarıyor, 1991’in sonunda.
Sonra Demirel’in cumhurbaşkanlığı...
28 Şubat, post-modern darbe...
Ve Demirel-asker yakınlığı...
Laf uzamasın!
27 Mayıs’tan bugünlere bir çizgi çekildiğinde, Demirel’le Cindoruk’un, Türk siyaset sahnesinin ön sıralarında sorumluluk almış iki önemli ve engin tecrübe sahibi siyaset adamı oldukları görülür.
İkisini de tanıdım.
İkisini de yakından izledim. Bazen destekledim, bazen eleştirdim.
Bunca yılın sonunda bir bilanço çıkarınca, bir hayal kırıklığından söz edebilirim.
Bu hayal kırıklığım Türkiye’de demokrasiyle ilgili. Türkiye’nin barış ve refah içinde yaşamasını engelleyen temel sorunların çözümüyle ilgili.
Askeri darbelerden bu kadar çekmiş olan Demirel’le Cindoruk, Türkiye’de asker-siyaset ilişkisini demokrasilerdeki olağan boyutuna indirgeyecek yeterli bir çaba ve tutum içinde olmadılar.
Bundan uzak durdular.
Askerin seçilmiş siyasal otoriteye tabi olması gerçeğini kapalı kapılar arkasında, özellikle darbe dönemlerinde çok belirttiler. Ama bunun için gerekeni siyasal ve entelektüel düzeyde yapmadılar.
Demokrasiyi sadece seçim kazanıp sandıktan çıkmak sandılar ya da böylesi işlerine geldi.
Milletin oyuyla birçok kez hükümet oldular ama askerin demokratik rejimle ilgili ‘kırmızı çizgileri’ içinde kaldılar.
Dokunmadılar o çizgilere...
Veyahut o çizgiler içinde oynamayı demokrasi sandılar.
Bu aslında ‘kendine demokrat’lıktı.
Demirel’le Cindoruk’un bu tavırları, demokrasiyi yalnız kendisi için isteyen, kendisi gibi düşünmeyenlerin demokratik hak ve özgürlükleriyle fazla uğraşmayan, -ve bugün de Türk muhafazakar siyasetinde derin izleri olan- bir tavırdı.
İşte bu nedenledir ki 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de idam sehpaları kuran, siyaset yasakları koyan ‘askeri vesayet sistemi’ ile, bu anti-demokratik zihniyetle herhangi bir ‘demokratik hesaplaşma’ya girmekten kaçındılar.
‘Kürt sorunu’na uzak durdular.
Kıbrıs’ta ipe un serdiler.
Ermeni meselesi ile uğraşmadılar.
1990’larda ekonominin gerektirdiği ‘yapısal reform’lara lazım gelen önemi vermedikleri içindir ki, Türkiye o korkunç 2001 Şubat Krizi’ne tosladı.
Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda gereken siyasal kararlılığı özünde sergilemediler.
Belki biraz genelleme yaparak şu da söylenebilir:
Türkiye siyasetinde ‘Demirel-Cindoruk zihniyeti’dir, Türkiye’ye özellikle 1990’lardaki ‘kayıp yıllar’ı yaşatan...
Ama benim Demirel ve Cindoruk’la ilgili esas hayal kırıklığım, 2000’li yıllarla ilgilidir. Türkiye siyasetinde akil adam rolü oynayabilirler diye düşünmüştüm bir ara onlar hakkında.
Yanılmışım.
Tam tersini yaptılar.
Türkiye’nin AB yolunu kesmek için uğraşanlarla birlikte gözüktüler.
Türkiye’nin AB yolunu kesmek için Kıbrıs’ta çözümsüzlüğe oynayan ‘Denktaşgiller’le birlikte oynadılar.
Türkiye’de birinci sınıf demokrasinin yolunu kesmek için ve bu amaçla Türkiye’yi ‘darbe ortamı’na sürüklemek için askerde ve sivilde kumpas kuranların safında gözüktüler.
27 Nisan’a sahip çıktılar.
367’ye sahip çıktılar.
Yüzde 47 oyla iktidar olmuş AKP’yi kapatmak isteyen ‘yargısal darbe’ zihniyetine ses çıkarmadılar.
Ve son olarak da:
Ergenekon’dan yana durdular.
Bugün de aynı yerdeler.
Üstelik şimdi, adı ‘Demokrat’ olan bir partiyi ele geçirmek için harekete geçmiş durumdalar.
‘Askercilik’le, ‘Ergenekonculuk’la demokratlık ne zamandan beri bağdaşır hale geldi ki?
Bu durumdan Menderes’lerin ruhu eski deyişle muazzeptir, azap çekmektedir herhalde...

Hasan Cemal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder