Kaygıya mahal yok. Öyle havuz problemi kıvamında değil, gayet sosyal jimnastikler yaptım zihnimde. Damsız da girilir, buyurun lütfen.
* Bizim gazeteyi dün uzaktan bayide görüp “Rakı, Balık...” diye başlayan manşeti okuduğumda “Budur işte...” dedim içimden. Sonunda Ahmet Altan darbeyi yaptı, hayatın içinden bir haberi manşete çaktı... sandım. Alt satırdaki roka mı, çoban salatası mı merakıyla gazeteyi alıp “ve el bombası” ifadesiyle karşılaşınca da dip yaptım... Meğer mühimmat balığı tutmuş balıkçılar memleket denizinden.
Toparlanınca bir de başlık uydurdum, kafiye olsun diye: “Rakı, balık ve mancınık” Söyleye, söyleye dolaştım sokaklarda.
* Hani Başbuğ komutan ani bir hareketle masanın altından boru çıkartıp sormuştu, “Boş lawları niye toprağa gömüyorlar” diye. Gerçi muhatabı biz değildik ama mantıklı bir soruydu. Öyle cevapsız, yetim kaldı sanmıştık bu soru. Ama öyle olmamış işte. Bazı amcalara da mantıklı gelmiş anlaşılan. “Hakkaten lan biz neden bunları toprağa gömüyoz? Salla denize gitsin hepsini anasını satıyım...” şeklinde sorgulamışlar kendilerini görüldüğü üzere.
* Normalde olmazdı ama denizden de bilumum silah ve mühimmat çıkınca Ömer Ulusoy’a empati yapma girişiminde bulundum. Hani şu Akdeniz Üniversitesi’nde öğrencilere rasgele ateş açan, alnının çatında kılıç dövmesi olan abi. Meğer garibin elindeki gaz tabancasıymış. Avukatı da derin bir savunma yapmış bunun üzerine. “Müvekkilim alnındaki dövme ve kazıttığı saçlarıyla itici göründüğü için tipi nedeniyle cezaevinde yatıyor” demiş. Vicdanı olanlar elini oraya koyup söylesin, haksız mı adam? Ömer abinin elindeki su tabancası bile olsa yırtma şansı var mı? Sonra şu gaz tabancası olayı karizmayı sıfırlamadı mı şimdi? Çatışmanın en kritik yerinde, “bi saniye gazım bitti, doldurup gelicem” mi diyor yani?
* “Her aşkta en az on kişi vardır / Bunlar başka yabancılar ve tanıklardır” demiş Cemal Süreya.
Araklayıp, aynen bugüne uyarlıyorum ben de: “Her telefon görüşmesinde en az on kişi vardır / Bunlar kimliği meçhul şahıslardır”
* Şimdi de Deniz Feneri vesilesiyle bir arak. Bu kez aslına sadık kalarak:
“Hatırlarsanız Almanlar yenildi diye biz de yenilmiş sayılmıştık, şimdi de onlar yargıladı diye biz de yargılamış sayılıyor olabiliriz...” Barış Uygur / Uykusuz
* 8 Kasım 1982 tarihli Hürriyet gazetesi bir süredir masamda duruyor. Annemin evini taşırken kütüphanede buldum. 7 Kasım Pazar, 1982 Anayasası’nın halkoyuna sunulduğu tarih. Tabii aynı zamanda Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı’nın oylandığı. Birinci sayfasının tepesinde bold karakterde kocaman “7. Cumhurbaşkanımız” yazan, altında da bir ressama yaptırılmış Evren portresi bulunan bu şahane nüshayı, dönüp dönüp okuyorum.
Evren portresinin altında “Millet kabul dedi” başlığı var. Altındaki spot ise aynen şöyle: “İlk sonuç Ankara’nın Büyük Yağlı, Prikli ve Karpuz köylerinden alındı. 662 oydan 647’si ‘kabul’, 15’i ‘ret’ çıktı.” Yani gazete yapılırken ortada sadece üç köyden gelen sonuç var. Ama yazıişleri de haklı. Nasıl olsa sonuç baştan belli, çünkü “ret” oyu vermek yasak. Buna da en iyi örnek yine gazetedeki bir haberden: “Oylama için sandık başına giden ve ‘Ben ret oyu veriyorum. Siz de ret oyu verin’ diye bir konuşma yapan Başbakan Bülend Ulusu’nun koruma polislerinden Hasan Akşit gözaltına alındı.”
Boru değil, boş law değil Sayın Vaziyet okuru... O devirde bunu söylemek mangal gibi yürek isterdi vallahi.
* Zamanın ruhunu hiçbir şey daha şahane anlatamaz kaygısıyla, dayanamayıp bir güzellik daha yapıyorum aynı gazeteden. Haberimizin başlığı “Çankaya’nın yeni sahibi Evren.” Şurada doğdu, burada okudu şeklinde okura yeni cumhurbaşkanının hayatını anlatan haber daha sonra “Evren’in Duygusallığı” ara başlığıyla şöyle sürüyor. Lütfen yerimize oturup öyle okuyalım: “Evren’in duygusal yanını çocuk sevgisinde görmek mümkündür. Bugün çocuk yuvaları ve kreşler ‘Aman Evren gelir’ endişesiyle iyi çalışmaktadırlar. Kuşku yok ki Türkiye’nin yedinci Cumhurbaşkanı, Atatürkçü kuşaklar özlemi içindedir. Bu özlem onu kundaktaki bebeğe bile eğilmeye itmektedir.”
Sözün bittiği yer diye bir yer gerçekten varsa, burası işte orasıdır!
Demiray Oral
12 Mayıs 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
:D
YanıtlaSil“Hatırlarsanız Almanlar yenildi diye biz de yenilmiş sayılmıştık, şimdi de onlar yargıladı diye biz de yargılamış sayılıyor olabiliriz...” Barış Uygur / Uykusuz
"Bu özlem onu kundaktaki bebeğe bile eğilmeye itmektedir.”
Sözün bittiği yer diye bir yer gerçekten varsa, burası işte orasıdır!"
okuyun mutlaka müthiş
sağol mst