Uygurların Anası!
Dün SP’nin Çağlayan’da Doğu Türkistan’daki zulmü protesto eden bir mitingi vardı..
Ben bugün bu konuya farklı bir açıdan bakmaya çalışacağım..
Doğu Türkistan krizi bir anda bir ismi de parlattı: Rabia Kadir..
Kimine göre Amerikan ajanı. Kimine göre Mustafa Kemal hayranı.. Kimine göre, karaborsa yolu, rüşvet dağıtarak zengin olmuş bir kadın.. Kimine göre Doğu Türkistan halkının ümidi. Kimine göre.. Herkes bir şey söylüyor.. Ülkesinde tutuklanmış, daha sonra ABD yönetimin baskısı ile kurtulmuş ve ABD’ye göç etmiş. Çocuklarından bazıları hâlâ Çin’de..
İlk eşi bir bankacı, ikincisi bir şair..
Dindar biri değil..
Amerikan kongresinin kendisine sağladığı maddi destekle sürdürüyor mücadelesini..
62 yaşında ve 11 çocuğu var.
Amerika’nın en yüksek trajlı gazete ve dergileri bu olaylar patladığından beri hep ondan söz ediyor..
Daha önce Türkiye’ye gelmek istemiş ama, kendisine vize verilmemiş..
Başkanı olduğu bir kongre var. Dünya Uygur Kongresi/Kurultayı’nın merkezi Almanya’da. Başkan yardımcısı da Türkiye’de bulunuyor.. Bir de Uygur Amerikan Derneği. Merkezi Amerika’da. İkisi de Amerikan Kongresi’nden parasal yardım alıyor. Asıl gelir kaynakları da bu..
Görünen o ki, Doğu Türkistan Çin işgali altında kaldığı sürece Çin baskısı ile kendi inanç, tarih, kültür ve geleneğinden uzaklaştırılmaya, sekülerleştirilmeye çalışılacak. Ama eğer bir gün bağımsızlık gerçek olursa, o zaman Uygur faşist ve laikçileri ile mücadele etmek zorunda kalacak.. Bu Çin zulmüne razı olmak anlamına gelmiyor elbette..
Önemli olan zulme ve zalimlere karşı çıkmak.. Zalimin ırkı, dini, cinsiyeti fazla önemli değil.. Daha doğrusu “zalimler tek bir millettir”; nasıl “inananlar tek bir millet” ise.
Uygurların yakın tarihine bakın, hep ulusal önder diye öne çıkartılanlar Amerikan ve İngilizlerle yakın temas içindeki seküler tiplerdir..
Tunus’ta, Mısır’da, daha bir çok İslam ülkesinde laikçilerin Müslüman halkın inancı ve tarihi, geleneği konusundaki tavırlarını biliyoruz.. Bunların hiç de Çin zulmünden geri kalır yanları olmadığı çok açık..
Eski Sovyetler’deki Türki cumhuriyetlerin bağımsızlıklarına kavuşmalarından sonra yönetime gelen kadroları hatırlayın..
Onun için Doğu Türkistan davasının bu tecrübeler ışığında sürdürülmesi gerekir..
Kader, bir röportajında kimi dindar çevrelerin de kendilerine destek verdiklerini söylüyor.. Bana bu çok da inandırıcı gelmedi.. Eğer bu, ABD’nin örgütleyip yönettiği bir lobi faaliyeti ise, bu işin senaryosunu yazanlar, bu hareketi destekleyecek, dini örgütleri, milliyetçi hareketleri, liberal-demokrat toplulukları da örgütlemişlerdir.. Ya da mevcut ılımlı islamcı ya da bu işlerde gönüllü olarak teşaronluk yapmaya hazır açıkgözleri bir araya getirmek çok da zor bir şey değil..
“Sincan Milyonariçesi”nden, “Uygurların Anası”nı üretmek birileri için zor bir iş değil..
Kader hanım öfkeli, heyecanlı, kararlı gözüküyor. Uygurların Anası rolünü benisemişe benziyor.. Bir lider beklemiş, çıkmayınca kendisi soyunmuş bu işe.. “Atauygur”yoksa, buyurun size “Anauygur”
Biraz egosantrik, kendine aşırı güveni var, röportajındaki izlenime göre müdaheleci. Biraz hiperaktif biri.. Türkistan’da iken “Rabia evi” kurup kadınları örgütlemeye çalışmış.. Risk alan, gözü kara biri.. Çocukları kendinden uzakta gözetim altında tutulan bir ananın yapmayacağı bir şey yoktur..
Eş zamanlı olarak Wall Street Journal ve Washington Post’ta birinci sayfada, New York Times dahil bütün saygın gazetelerde bir anda hayat hikayesinin yazılmaya başlanması, TV’lere konuk olması, arkasında güçlü ve etkin bir lobinin olduğunu gösteriyor..
Burada benim asıl korkum şu, kendi haklı mücadelemizi, örtülü bir ABD-Çin savaşına kurban etmek ihtimali.. Çin komünistleri eli ile Doğu Türkistan halkını, Doğu Türkistan halkının eli ile Çin’i hizaya getirme planı olabilir mi?
Sivas’ı ve Başbağlar’ı, Maraş’ı ve Çorum’u hatırlayın..
Birileri sakın her iki tarafı da kışkırtarak, her iki tarafa da kurşun sıkarak, çatışan tarafların kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek istiyor olmasın sakın.
Hep başkalarını eleştirmek ve akıl vermek değil. Bir de kendimize bakalım. Biz ne yapıyoruz. Hayat boşluk kabul etmiyor. Birileri o boşluğu dolduruyor.. Bu gelişmelerin olacağı belli idi. Peki bizim çözüm önerimiz ne?
Namuslu insanlar, namussuzlar kadar akıllı ve cesur değilse bu işin üstesinden gelmemiz zor..
Tek başına protesto ve boykot çare değil.. “La ilahe” dedik. Peki çözümümüz ne? Çözümün şartlarını nasıl oluşturacağız.. İstemek güzel, istediğimiz şeyi hayata geçirmek için hazırlıklarımız var mı? Stratejimiz, taktiklerimiz, eylem planımız, ihtimaller, maliyet ve riskler neler?
Unutmamak gerekir ki, Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmez.. Oysa Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istiyor.. Ve biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.. Karanlık aydınlığın yokluğudur. Sanırım karanlığa küfretmeden önce kalkıp bir mum yakmak gerek.. Bir de, son zamanlardaki malum mediadaki haber ve görüntülerin kurgu olup olmadığından emin olmak gerek.. Sanki birileri yangına körükle gitmek istermiş gibi bir kanaat var içimde..
Aman dikkat. Fitne zamanıdır.. Unutmayalım ki, “Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı.”
Ayağımızı yere sağlam basalım. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalimlere kaşrı çıkalım ve bir kavme olan düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin.. Haksızlıklar karşısında susanlardan olmayalım.. Sonra ateş bize de dokunur..
Selam ve dua ile..
13 Temmuz 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder