Bir zirve
Çok değil, bundan 30 yıl kadar önce, yani Soğuk Savaş döneminde biri kalkıp da Türkiye'nin bir gün Bağlantısızlar Hareketi zirvesine katılacağını söylese, herhalde aklından kuşku duyulurdu.
Öyle ya; Türkiye, NATO üyesi değil miydi? Varşova Paktı'na karşı Batı'nın "Doğu kalesi" olarak tanımlanmıyor muydu? Ve de Bağlantısızlar Hareketi "Ne NATO, ne Varşova Paktı" diyen ülkeler, yani Soğuk Savaş terazisinin hiçbir kefesinde yer almak istemeyenler tarafından kurulmamış mıydı?
Öyle ya; 19 Temmuz 1956'da Adriyatik'teki Brijuni adasında bir araya gelerek Bağlantısızlar Hareketi'nin kuruluş bildirgesini imzalayan Jawaharlal Nehru (Hindistan), Kwame Nkrumah (Gana), Cemal Abdülnasır (Mısır) Josip Broz Tito (Yugoslavya) ve Sukarno (Endonezya), NATO, özellikle de ABD tarafından "Potansiyel düşmanlar" olarak damgalanmamış mıydı?
Öyle ya; bu beşliye daha sonra Fidel Castro (Küba), Mao Zedung (Çin) gibi ABD'nin "Açık ve fiili düşmanları" katılmamış mıydı? (Türkiye'nin kara listesindeki Başpiskopos Makarios da.)
Ama 30 yıl kadar önce düşünülmesi bile imkânsız olan bugün gerçekleşti: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Mısır'ın turizm merkezi Şarm El-Şeyh'te yapılan Bağlantısızlar Hareketi 15'inci Zirvesi'nde "Özel konuk" statüsüyle yer aldı. Bugüne kadar bu oluşuma katılan ilk Türk Cumhurbaşkanı olarak da tarihe geçti.
Dünya mı değişti, Türkiye mi? Herhalde ikisi de. Daha doğrusu Türkiye, değişen dünyanın koşullarının gereği olarak dış politikasına yeni boyutlar getirdi. Çok boyutlu bir strateji izlemeye başladı. Özellikle AK Parti iktidarıyla birlikte.
Cumhurbaşkanı Gül'ün Mısır'daki Bağlantısızlar Zirvesi'ne katılması, işte bu politikaların doğal sonucundan başka bir şey değil.
Türkiye geleneksel ittifaklarının dışında sadece Bağlantısızlar Hareketi toplantılarına katılmıyor. Örneğin Şanghay İşbirliği Örgütü toplantılarını da önemsiyor. Afrika Birliği Örgütü, Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi gibi kurumlarda ya da oluşumlarda da "Gözlemci" statüsüyle yer alıyor.
Dünyanın üçte ikisi
Evet, dünya değişti. Türkiye de. Ama Bağlantısızlar Hareketi de. Örneğin beş kurucudan biri olan Tito'nun Yugoslavya'sı artık yok. Çin de oluşumla arasına mesafe koydu. Kıbrıs (Rum yönetimi) ve Malta, 2004'te AB'ye girdikten sonra Bağlantısızlar Hareketi'nden ayrıldılar.
Bununla birlikte BM'de temsil edilen ülkelerin üçte ikisini, dünya nüfusunun da yüzde 55'ini bünyesinde barındıran 118 üyeli (Not:17 gözlemci üyesi de var) Bağlantısızlar Hareketi, 50 küsur yıl önce kurulurken belirlenen ilkelerine sıkı sıkıya bağlılığını koruyor. Sayalım: "Bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğü ve ulusal güvenliğe saygı", "Emperyalizm, sömürgecilik, yeni sömürgecilik, ayrımcılık, ırkçılık, siyonizm ve her türlü dış saldırıyla, iç işlere müdahaleyle, işgalle, tahakkümle mücadele", "Büyük güçlerin ve siyasal blokların dayatmalarına direniş", "Üçüncü Dünya halklarıyla dayanışma..."
Bu ilkelerin gereği olarak Bağlantısızlar Hareketi örneğin Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü'nün ortaklaşa hazırladığı ve zora düşen ekonomilere yardım reçetesi olan "Washington Uzlaşması"nı reddetti. Üyelerinin çıkarlarıyla bağdaşmadığı gerekçesiyle. (Not: "Washington Uzlaşması" reçetesinde uluslararası kuruluşların kredi desteğine karşılık şu talepler sıralanıyor: Bütçe disiplini, dolayısıyla kamu harcamalarının kısılması, ihracata dayalı büyüme modeline geçilmesi ve dış ticaretin serbestleştirilmesi.)
Gelelim bugün sona erecek zirvede Türkiye'nin hanesine yazılabilecek kazançlara: Öncelikle Gül, Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine destek veren bağlantısızlara teşekkür etme fırsatı buldu. Ayrıca Afrika, Latin Amerika ve Karayipler'in birçok ülkesinin liderleriyle ikili temaslar yapmış oldu.
En önemlisi Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki "One Minute" çıkışının Bağlantısızlar Hareketi'nde yarattığı olağanüstü yankının hem keyfini çıkardı, hem de hasadını topladı.
16 Temmuz 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder