14 Temmuz 2009 Salı

AHMET KEKEÇ

Evren değil, Baykal kafasına sıkmalı!

12 Eylül darbesi dört bakımdan çok faydalı oldu... Bunlardan iki tanesini Aziz Nesin tespit etmişti.

Bir: Konsey kararıyla bütün taksiler sarıya boyandı.

İki: Taksimetre zorunluluğu getirildi.

Bu kadarcık şey için de darbe yapmak gerekir miydi, o ayrı...

Darbenin üçüncü faydasını ise Ertuğrul Özkök yazıp duruyor.

Kısmi bir ‘mutabakat’ içinde olduğumuz için ağız tadıyla çakıp fiyakasını bozamıyorum ama ‘Özkök dostum’ saçmalıyor.

Evet, 12 Eylül’e gelinceye kadar her gün sokaklarda 15-20 kişi öldürülüyordu... Her gün terör, her gün bombalama, her gün kundaklama...

Evet, barikatlar kurulmuş, sokaklar paylaşılmıştı...

Evet, bir yerden bir yere gitmek ‘örgüt ruhsatına’ tabiydi...

Evet, 12 Eylül sabahı akan kan durmuş, bambaşka ve daha güvenli bir ülkeye uyanmıştık...

Evet de...

Bunun bir de 13 Eylül’ü vardı...

13 Eylül’den sonra da başka, bambaşka şeyler olmaya başladı.

Bütün partiler, dernekler, vakıflar, odalar, sendikalar, yurtlar kapatıldı. Tüm ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Gözaltı süresi 45 günden 90 güne çıkarıldı. 650 bin kişi tutuklandı ve işkenceden geçirildi. 1.5 milyon insan fişlendi, milyonlarcası tarassut altına alındı. 183 kişi belirsiz nedenlerle hücresinde ölü bulundu. Sıkıyönetim Mahkemeleri yüzlerce idam kararı verdi, bunlardan 49’u infaz edildi... Adım başı polis, adım başı jandarma, adım başı ‘güvenlik uygulaması...’

Dört kişi bir arada otobüs bile bekleyemezdiniz. Geceleri sokağa çıkmak yasaktı. Yurtdışı yasaktı. Döviz bulundurmak yasaktı. Yabancı sigara yasaktı.

İstediğiniz şarkıları dinleyemez, istediğiniz filmleri izleyemezdiniz. Tek kanallı siyah beyaz televizyon kanalı ‘Konsey’in emrine tahsis edilmişti; reklam aralarında bile Kenan Evren’in vecizelerini okumak, hıfzetmek, beyninize kazımak zorundaydınız.

Bunlar da, çoğu zaman ‘eğitim şart’ düzeyinde, ormanın iyi bir şey olduğunu ve ateşle yaklaşmamamızı, çevremizi temiz tutmamızı, her gün mutlaka ‘mıntıka temizliği’ yapmamızı öğütleyen vecizelerdi.

12 Eylül’ün dördüncü faydasını ise, naçizane, ben yazmıştım.

Darbeciler, bir ‘utanç günü’ olan 27 Mayıs’ı ‘milli bayramlar listesi’nden çıkardılar ve çok iyi ettiler.

Dün, ajanslardan, Kenan Evren’in, 27 Mayıs ve Baykal dolayımında yaptığı bir açıklamayı okudum. Hem çok mütehassis oldum, hem de hayatımda ilk kez bir darbeciye hak verdim.

Bir kez daha anladım ki, bu ülkenin darbecisi bile, kendisine ‘sosyal demokrat’ süsü veren Baykal’dan daha sağduyulu.

Bugünkü yazımı Kenan Evren’in açıklamasıyla kapatmak istiyorum.

Buyurun, sizi şöyle alalım: ‘Kimsenin beni ya da diğerlerini yargılayacağı yok... Laf olsun diye ortaya atılmış iddialar bunlar. Daha önce söyledim, şimdi de söylüyorum. Mahkemeye çıkacağıma kafama sıkarım. Deniz Baykal’a da kırgınım... Deniz Baykal işine geleni görüyor. Madem 1980’in yargılanmasını istiyor, 20 yıl boyunca bu ülkede 27 Mayıs bayram olarak kutlandı. Deniz Baykal neden onu sorgulamıyor? Neden sorgulamadığını söyleyeyim: 20 yıl boyunca bu ülkede bayram havasında kutlanan 27 Mayıs’a kendisi de alkış tuttu da, ondan...’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder