17 Temmuz 2009 Cuma

ERDAL ŞAFAK

İlginç konuklar (1)

İşimiz, görevimiz, konumumuz gereği gelenimiz-gidenimiz çok. Günlük çalışma programımız nefes bile aldırmayacak kadar yoğun olduğu için, konuklarımıza ya sabah 09-10 ya da yazı işleriyle ilk ve ikinci gündem toplantıları arasındaki 12.00- 13.30 saat dilimlerinde randevu verebiliyoruz. Her konuğun bu köşedeki yazımızı hazırlama süresinden çalmasını göze alarak...
Üç gün önce ağırladığımız konuklardan biri size anlatacak kadar ilginçti: ABD'nin yeni İstanbul Başkonsolosu Sharon Anderholm Wiener. 29 yıllık diplomat. Biyografisinde Türkçe, Fransızca, Arapça, Rusça ve İspanyolca bildiği yazıyor. Türkçe'yi Dışişleri'ne katılmadan önce Maryland Üniversitesi Yurtdışı Bölümü görevlisi olarak Adana ve Ankara'da ders verdiği 1975-1978 döneminde öğrenmiş.
Bayan Başkonsolos'la sohbetin konusu malum: Türkiye-ABD ilişkileri, Türk halkının ABD'ye bakışı, duyguları, öfkesi, karşıtlığı, yeni Başkan Barack Obama faktörünün kamuoyu yargısını değiştirme gücü...
Gözlemlerimize ve bilgilerimize dayanarak yanıtladık. "Evet, Türkiye'de ABD karşıtlığı var. Ancak bu, büyük ölçüde George Bush'un 8 yıllık yönetimi boyunca izlediği politikalardan kaynaklandı. Bir başka deyişle, Bush'a duyulan öfke ABD karşıtlığına dönüştü. Şimdi Obama'ya duyulan sempati, hiç kuşkusuz ABD ile ilgili yargıları da değiştirecek. Ama bunun epey zaman alacağını kabul etmelisiniz. Yani hem sabırlı olmalı, hem de yeni hatalardan kaçınmalısınız..."
Konuğu uğurladık. Nedense sohbetimiz bize Berlin'e son ziyaretimizi çağrıştırdı.

Duvar'ın ötesinden...
1970'lerin başında ilk yurtdışı gezimizi Berlin'e yaptığımız için Almanya başkentinin bizde özel bir yeri ve önemi var. Ve de anısı. O ilk gezimizde Berlin'in doğusuna da geçmiştik. Check Point Charlie'den. ABD denetimindeki Batı-Doğu Berlin geçiş noktasından. (Not: Batı'daki Kreuzberg ile Doğu'daki Mitte mahalleleri arasında yer alıyordu.)
Son ziyaretimizde "Nostalji"nin etkisiyle 20 yıl önce birleşmiş Berlin'de turistik bir objeye dönüştürülmüş olan Check Point Charlie'ye uğradık. Soğuk Savaş simgelerinin - taklit- hatıralık eşyalarından aldık: Berlin Duvarı'ndan bir parça (Kesin yeni üretim; tıpkı bizdeki sözde antik Yunan vazoları ve heykelcikleri gibi), bir saat, çakmak, 1970'lerin Doğu Berlin fotoğrafları. Ve bir Kızıl Bayrak. Evet; Berlin Duvarı gibi, Doğu Almanya gibi tarihe karışmış olan Sovyetler Birliği'nin orak-çekiçli bayrağı.

On üç on dört on beş...
Sonra düşündük: Bu Kızıl Bayrak'la İstanbul sokaklarında dolaşmaya kalksak, insanlar nasıl bir tepki gösterir? "Herhalde gülüp geçerlerdi" sonucuna vardık.
Bir adım daha attık: Peki, elimizde ABD bayrağıyla sokağa çıksak, nasıl bir tepkiyle karşılaşırız? Uluslararası araştırma kuruluşlarının anketleri ışığında yanıt bulmaya çalıştık: En iyimser tahminle her iki kişiden biri yuhalardı.
Maksat beyin cimnastiği değil mi; devam ettik: 25-30 yıl önce Sovyetler Birliği bayrağıyla dolaşsak, ne olurdu? Dayak yerdik. Polisin "Komünizm propagandası yapmak"tan apar-topar derdest edip gözaltına alması da cabası.
Haydi bir adım daha: 25-30 yıl önce ABD bayrağıyla sokağa çıksak, nasıl bir tepki alırdık? Hiç kuşkusuz, alkışlanırdık.
(Çocukluğumuzda okulda bize şöyle bir tekerleme ezberletilmişti: "Bir iki üçler yaşasın Türkler /Dört beş altı Polonya battı /Yedi sekiz dokuz Rusya domuz /On on bir on iki İngiltere tilki / On üç on dört on beş Amerika kardeş!")
30 yıldaki değişime bakın... Güven ve kardeşliğin simgesi olan ABD şimdi karşıtlığın adresi. Sovyetler Birliği'ne duyulan nefret ise, onun vârisi olan ve Vladimir Putin'in simgelediği Rusya döneminde yerini -hiç değilse kamuoyunun bir bölümü için- sempatiye bıraktı.

Tüh... Keşke Başkonsolos Wiener'e bunları da anlatsaydık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder