'Alp'lik ve 'eren'lik
İnsanın aklına bir yığın spekülasyon geliyor. Medyaya yansıyan haberleri ve görüntüleri süzgeçten geçiriyorsunuz.
Manzaraya bakıp tahminlerde bulunuyorsunuz. Yine de hiç anlaşılmayan bir ayrıntı var: "Protesto namazı" ne demek? Bu namaz türü ne zaman ve ne için icat edildi? İnsanlar tepkilerini ne zamandan beri herkesin gelip geçtiği yerde namaza durarak göstermeye başladı?
Önceki gün Topkapı Sarayı'nda İdil Biret'in verdiği konseri protesto eden Alperen Ocakları mensubu gençlerin eylemlerinden bahsediyorum. Eylemin amacı ne? Klasik müzik konserine karşı çıkmak mı? Konsere bir şarap firmasının sponsor olması mı? Her ikisinin Topkapı Sarayı avlusunda bir araya gelmesi mi? Alperenler neyi protesto ettiler? Dün Ahmet Turan Alkan'ın yazdığı gibi, Topkapı Sarayı giriş avlusunun bir kudsiyeti mi var? Bu eylem niye yapıldı?
Eğer maksat ses getiren bir eylem yapmak ise, elhak amacına ulaştı. Alperenler koca koca taşları yerinden oynattılar. Ama hangi taşları?
Alperen Ocakları mensuplarının yapılan eylem hakkında yeniden düşünmeleri lâzım. Bu eylemi "demokratik tepki" olarak tanımlayan Büyük Birlik Partisi yöneticilerinin de. Bir konseri protesto etmek nasıl demokratik tepki olur? Protesto edilen şarap markasının reklâmı ise onu da yeniden düşünmek lâzım. Bir piyano resitalinde oturmak, sahil gazinosunda şişenin dibine vurarak assolistten arabesk şarkı dinlemeye benzemez. Her işin bir adabı ve usulü vardır.
En önemlisi ise şu: Muhsin Yazıcıoğlu hayatta olsaydı, bu eylem hakkında ne düşünür ve ne söylerdi? Böyle bir eylem yapmaya niyetlenen gençlere, vereceği muhtemel cevabı ben söyleyeyim: "Oraya kadar gidebiliyorsanız eylemi boşverin, oturun konseri dinleyin." Müzik kelimelerin, insan derisinin farklı renklerinin yer almadığı evrensel bir dil. Klasik müzik konserini dinlemek için Batılı olmak gerekmiyor. Sadece sessiz, sakin bir şekilde bütün dikkatinizi müziğe vermek yeterli. Bu arada hiçbir şeyle meşgul olamazsınız. Bırakın şarap kadehi tokuşturmayı, su bile içemezsiniz.
Klasik müziğin temelinde Hıristiyanlığa özgü dinî musiki, yani kilise müziği vardır. Onu da kaldırıp Hıristiyanlığa özgü tutmak cahillik olur. Bunun adı "güzeli sevmek"tir. Müslüman'a düşen ise "güzeli sevmek, hakkın duygusu; sizde bir türlü bizde bir türlü" demekten ibarettir.
Türkiye'nin kırılgan bir toplumsal dokusu var. Bu ülkeyi seven herkesin dikkatli olması ve eğer tepki vereceklerse kılı kırk yararak kırk kere düşünmesi lâzım. Farklı olana tahammülsüzlük, ötekine düşmanlık bu ülkeye zarar vermekle eşanlamlı. Hoşgörüye, saygıya, anlama çabasını seferber etmeye ihtiyacımız var.
Bu topraklarda yaşamak zor. Yüzyıllar önce bu topraklara gelenler "alp"lik ile "eren"liği birleştirerek yeni bir kültür yeşerttiler. Getirdiklerine, gördüklerini eklediler. Farklı inançta, farklı hayat tarzında yaşayanları birlikte barış içinde yaşanacak ortakları olarak gördüler. Onları da ortak gayeleri için seferber ettiler. Onların sevdiklerini sevdiler.
Topkapı Sarayı'nın avlusunda toplanan gençlerin "alperenlik" içindeki "eren"lik üzerinde yeniden düşünmeleri şart. Bu tahammülsüzlük, bu düşmanlık yaşadığımız tarihe, yaşadığımız topraklarla birlikte yoğrulan ortak kültürümüze aykırı. Klasik müziği anlamak şart değil, hiç olmazsa klasik müzik tutkunu Sultan Abdülhamid'i anlamaya çalışsalar.
Bu eylem demokratik bir eylem değil. Çünkü demokratik eylem, başkaları için bir "hak" olan şeyi yasaklamak veya engellemek olamaz. Hoşgörünün, farklı olana saygının içinde yer almadığı bir demokrasi yaşayamaz.
"Alp"lik kolay iş, mesele "erenlik"te.
14 Temmuz 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder