14 Mayıs 2009 Perşembe

PKK’sız ‘Yeni Bölge Düzeni’

Kandil Dağı’ndaki PKK liderinin ‘Devlet af çıkarsın, dağdaki yedi bin kişi silahını bıraksın’ çağrısı yaptığı dönemde devletin de bu meselenin çözümü için adım atmaya hazırlandığı haberi bir heyecan dalgasına yol açtı.

Toplumun bir kesimi ‘Kürt sorunu çözülüyor mu?’ diye heyecan duyarken bir başka kesim ‘PKK tasfiye edilecek mi’ sorusunun cevabını merak ediyor.

Aslında her iki sorunun cevabı da aynı yerde: Devletin politikalarında yaşanan değişimde. Bu değişim sanıldığı gibi AK Parti iktidarıyla başlamış değil. Ama bu dönemde hız kazandığı muhakkak.

AK Parti iktidarının birinci döneminde başlattığı adımları ikinci döneminde nihayete ulaştırmak isteyeceğini düşünmeliyiz. Ne var ki bütün bunların bir devlet politikası çerçevesi içinde yürütülmekte olduğunu unutmadan. Nispeten yavaş ilerlemesi de bununla ilgili olmalı.

* * *

Kürt sorunu çözülecek mi? Kürtler arasındaki ayrılıkçı eğilimlerin bütünüyle ortadan kaldırılmasının bir yolu yok. Etnik milliyetçilik modern dünyanın gerçeklerinden biri çünkü. Ama Kürtlerin çoğunun bu eğilimde olmadığı; ortak kültürün ve tarihin getirdiği kardeşlik bağını yeniden güçlendirmenin mümkün olduğu da bir gerçek. Dolayısıyla kardeşlik duygusunun ve birlik iradesinin süreç sonunda galip geleceğini ümit edebiliriz. Ama yaraların kolayca kabuk bağlayacağını düşünmek de safdillik olur. Uzunca bir yara sarma (veya isterseniz nekahet) dönemi bekliyor olacak süreç sonrasında bizi.

* * *

Peki PKK tasfiye edilecek mi? PKK’nın tasfiyesinin kısa zamanda gerçekleşmesini beklemek doğru olmasa da, Türkiye’nin geleceğinde bu örgütün yerinin olmadığı anlaşılıyor.

PKK’nın varlığı bir yönüyle uluslar arası dengelerin gereğiydi. Veya Türkiye’nin o dengeler içinde oynadığı rolün. Bu bakımdan PKK’nın tasfiyesini Türkiye’nin bu bölgede üstlenmesi beklenen yeni rolle ilgili olarak düşünmek de lazım. En başta da ‘petrol ve doğalgaz terminali’ rolü açısından.

Hatırlarsanız, Batı dünyası için PKK’nın tasfiyesi ihtiyacı ilk olarak Bakü-Ceyhan boru hattının inşası sürecinde gündeme gelmişti. Örgütün eylem alanı boru hattının güzergáhıyla çakıştığı için, enerji koridorunun güvenliği konusu PKK’yı Kuzey Irak denklemi içine hapseden süreci başlatmış oldu. Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi de aynı sürecin aşamalarından biriydi.

(Öteki taraftan, Bakü-Ceyhan projesini kendisine yönelik bir tehdit olarak algılayan Rusya’nın PKK’ya arka çıkması da şaşırtıcı değildi.)

Bugünkü konjonktürde de PKK’nın tasfiyesi ve hatta Kürt meselesinin hal yoluna girmesi Türkiye’nin bu bölgede kendisinden beklenen rolü oynayabilmesi için gerekli görülüyor.

Washington’daki yeni yönetimin Türkiye’nin jeopolitik değerini güçlü vurgularla gündeme getirmesi; bu çerçevede Obama’nın kıta dışında ilk ülke ziyareti için Türkiye’yi seçmesi bir şeylerin habercisi: Washington’un bu dönemde Ankara’ya daha önce olmadığı kadar ihtiyacı var. Bunun için hem PKK’nın Türkiye için bir ayak bağı olmaktan çıkması arzu ediliyor, hem de Irak’ta bir denge kurulmaya çalışılırken PKK’nın ve dolayısıyla Türkiye’nin bu dengeye müdahil olmasının yolu kapansın isteniyor.

Yeni bir ‘bölge düzeni’ oluşuyor. O düzenin sürdürülebilir olması Türkiye’ye bağlı. Dolayısıyla burada Türkiye’yi rahatsız edecek bir yapının mevcudiyetine izin verileceği düşünülemez.

Örgüt hálihazırda homojen bir yapıda ve tek bir gücün kontrolünde olmadığı için, daha da önemlisi Kürt ayrılıkçı hareketinin toplumsal tabanı da mevcut olduğu için PKK’yı bir hamlede tasfiye etmenin imkánı yok. O yüzden silahlı kanadın dağdan inmesi teşvik edilirken aynı anda toplumsal tabanın çözülmesi için güçlü adımlar atılması gerekiyor.

Ancak yeni bölge düzeninde PKK’ya yer olmadığı çok açık.

İbrahim Kiras

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder