15 Temmuz 2009 Çarşamba

EKREM KIZILTAŞ

Hep kandırılmaktan sıkılmadık mı?..

14 sene önce , Birleşmiş Milletler tarafından 'güvenli bölge' ilan edilmiş olan Srebrenitsa'da, Hollandalı BM askerlerince gözlerini kan bürümüş Sırplara teslim edilen binlerce Boşnak Müslüman, acımasızca katledilmişti.

Öldürülenlerin sayısı ile ilgili rivayetler değişik: 8 binden başlayıp, 12 bine kadar uzanan rakamlar var.

Bölgede şimdiye kadar 60 civarında toplu mezar bulundu ve bulunan cesetlerin kimlik tesbiti, kimlikleri belirlenenlerin de Potocari'deki mezarlarına defnedilmesi sürdürülüyor.

Son anma töreninde defnedilen 534 kişiyle beraber, şu ana kadar kimlikleri tesbit edilebilenlerin sayısı 3 bin 200 kadar.

Srebrenitsa'da 1995 Temmuz Ayı'nda olup bitenler, dünya kamuoyu tarafından '2. Dünya Savaşı'ndan sonra işlenmiş en büyük katliam' olarak biliniyor.

Ne yapılıyor peki?

Katliamın suçlularından birisi olarak bilinen Bosnalı Sırpların eski liderlerinden Radovan Karadziç yakalanarak Lahey'deki Savaş Suçları Mahkemesi'ne teslim edildi. Diğer suçlu Ratko Mladiç ise halen aranıyor.

Başka?..

BM adına güvenli bölge ilan edilen kasabayı, gözü dönmüş Sırplara teslim eden Hollandalı askerlerle alakalı olarak, göstermelik soruşturmalar filan yapıldı geçmişte, o kadar...

Dişe dokunur başka birşey yok.

Neticeten; 1995'de, Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge olarak ilan edilen bir kasabada, birkaç gün içerisinde alçakça katledilen en az 8 bin insanla alakalı olarak hür dünya tarafından yapılanlar, bundan ibaret...

20. yüzyılın sonlarında işlenmiş, 2. Dünya Savaşı sonrasının en büyük katliamından bahsediyoruz; en az 8 bin masum insanın öldürüldüğü bir katliamdan...

Haksız yere burnu kanatılan bir insanın bile hakkının aranacağı ve gerektiği şekilde hesabının sorulacağı inancının hakim kılınmaya çalışıldığı bir zamanda, binlerce insanın katledilmiş olmasının üzeri bu kadar kolay örtülebilmeli miydi?..

Denk ya da değil, tarafların karşı karşıya gelip birbirleriyle çarpışmaları sonucunda oluşmuş bir tablodan bahsetmiyoruz.

Bir bilgisayar oyunundan da...

Birleşmiş Milletler denilen kuruluşun uhdesine teslim edilmiş; geleceğe yönelik ümitleri ve hayalleri olan binlerce masum insanın katledilmesinden bahsediyoruz.

Ve asıl olarak da, bu insanların katledilişini tarihin tozlu raflarına terketme ve unutturma gayretlerinden...

Güvenli Bölge dedikleri bir alanda katledilen insanların hesabının sorulması konusunda işi ağırdan alanların, bundan sonra ilan edebilecekleri muhtemel güvenli bölgelerin anlamı ne olacak ki?..

Sırplar sözkonusu olduğunda, güvenli bölge ilanı işe yaramamıştı.. Son Gazze olaylarında, İsrail sözkonusu olduğunda da işe yaramadı.

Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'un da vurguladığı gibi, Birleşmiş Milletler'i ABD Dışişleri Bakanlığı'nın bir masası gibi kullananlar aldırmıyor olsalar da; bizler, yani hep ama hep kandırılanlar, ne yapacağız?

Birilerinin anlattığı masallara inanmaya devam mı edeceğiz, yoksa: "Durun bakalım, bu böyle gitmez!" demenin bir yolunu mu bulacağız?..

Birleşmiş Milletler eğer var idiyse, Srebrenitsa'da yaşananlar yaşanmamalıydı. Eğer olup biten yanlışlıklara rağmen var olduğunu düşünmemiz isteniyorsa da, o katliamın hesabı yüreklerimizi soğutabilecek bir mükemmellikte sorulmalıydı.

Birleşmiş Milletler var idiyse eğer, Gazze'deki acziyetler yaşanmamalı, yaşandı ise hesabı sorulmalıydı...

Ve şimdi: Birleşmiş Milletler var ise eğer, Doğu Türkistan'da yaşananlara dur demenin bir yolunu bulmalı. Yani bir işe yaramalı...

Hep yalanlarla kandırılmak... Sıktı artık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder