Bugünlerde seçimlerden bir ders çıkarmaya çalışan Ak Parti’yi bekleyen ciddi bir tehlike var: seçimlerden “yanlış ders” çıkarmak.
Ak Parti’nin özellikle Güneydoğu’daki oy kaybına ilişkin “düz mantıkla” yapılan bazı değerlendirmeler, onu böyle bir vahim yanlışa sürükleyebilir.
Diyorlar ki, “Ak Parti’nin Kürt açılımı Batı’da oy kaybettirdi, Doğu’da ise oy kazandırmadı”. Bunu sadece sorunu anlamayanlar değil, Ak Partili olup da kendi hatasını görmezden gelenler de söylüyor.
Oysa üstünkörü yapılmış sığ bir değerlendirme bu. Buradan çıkarılacak yanlış “ders”in ne olduğu açık: Oy getirmeyen, ama götüren açılımlardan vazgeçmeli!
Öncelikle TRT Şeş türü adımların, Batı’da oy kaybettirdiği gibi bir sonuca nasıl varıldığını anlamak mümkün değil. Ak Parti, Tüm Türkiye çapında, Kürt Sorununda çözümsüzlüğe oynayan partilerin, CHP ve MHP’nin toplamı kadar oy aldı. Bu adımlar oy kaybettirecek olsaydı, en cesur adımları attığı 2004 seçimlerinde kaybettirirdi. Orta Anadolu illerinden bugün Ak Parti adeta tulum çıkarıyorsa, TRT Şeş onları rahatsız etmiyor demektir. Anlaşılabilir bir durum bu: Ak Parti’nin oy aldığı alt ve orta sınıflar, Kürt Sorununun çözülmesini istiyor ve bu kavga devam ettiği sürece hep kendi çocuklarının öleceğini biliyor. Bu yüzden ulusalcı palavralara itibar etmiyor.
Elbette bu ülkede hayata milliyetçi veya ulusalcı dargörüşülükle bakanlar var. Onlar Ak Parti’nin Kürt Sorununa ilişkin bazı açılımlarından, örneğin TRT Şeş’ten dolayı kızıp oylarını CHP’ye veya MHP’ye vermiş olabilirler. Ama unutmamak gerek ki (ve çok şükür ki) onların oyu hiçbir partiyi iktidara getirecek ve iktidardan götürecek kadar çok değil. Ve her iki partinin kemikleşmiş oylarına bu muhayyel tepki oylarını eklediğimizde dahi bir Ak Parti etmiyor. Dolayısıyla Batı’daki oy kaybını başka faktörlerde aramak gerek.
Ak Parti’nin Kürt açılımının Doğu’da oy kazandırmadığı da doğru değil. Bunu iddia edenler, bugünkü durumu, açılımın olmadığı bir durumla kıyaslamayı ihmal ediyorlar. Bütün Kürtleri homojen bir bütün olarak vehmediyorlar ve onların da Güneydoğu’da yaşadığı gibi örtük bir varsayımdan hareket ediyorlar, Güneydoğu’da yaşayan Kürt ile İstanbul’daki Kürt’ün aynı saiklerle hareket etmediğini, Ak Parti’nin hala en büyük Kürt partisi olduğunu, DTP’nin Güneydoğu’da onun ardından geldiğini görmüyorlar.
Özetle, açılım aslında Doğu’da oy kazandırmadı demek doğru değil. Belki de “açılım sayesinde bu oyu da alabildi veya açılım oy kaybını bir ölçüde önledi” demek daha doğru olacak.
Ama elbette bu sonuç, Doğu’daki oy düşüşünü ve DTP’nin oy artışını izah etmeye yetmiyor. Öyleyse Ak Parti Doğu’da ne hata yaptı? Veya DTP hangi hatasını telafi ederek oyunu arttırdı?
Aslında her iki parti de Kürtleri “hizmet” ile “kimlik” arasında tercihe zorladı. Dr. Vahap Coşkun’un da belirttiği gibi, DTP bu hatasının bedelini önceki seçimlerde ödedi. 2007 seçimlerinin de DTP üzerinde terbiye edici bir etkisi oldu. “DTP’nin CHP’leşmesi” anlamına gelen politikalar (örneğin “bizde sorun yok, sorun halkta” mantığı) terk edildi. Hasip Kaplan’ın ve Aysel Tuğluk’un rahatsız edici söylemleri geri çekildi. Çocuğuna ekmek derdindeki vatandaşı tercihe zorlayan “Oyunuzu bir paket makarnaya satmayın” türünden halden bilmez söylemler terk edildi, bunun yerine, “bunlar sizin hakkınızdır, bunları alın. Ama oyunuzu bize verin” dendi. Aynı şekilde, başlangıçta kesin bir biçimde karşı çıkılan TRT Şeş’in de toplumda kabul gördüğü anlaşılınca, “bu zaten bizim programımızda vardı. Ama yeterli değil” dendi. Aynı süreçte DTP, “Kürt Sorununun çözümünü istiyorsanız, yerel yönetimlerde bizi güçlendirin” diyor ve “kontrollü bir gerginlik” siyaseti izliyordu. Nevruz/Newroz görece sakin bir atmosferde kutlanmıştı. DTP artık halkın inançlarıyla ve daha önce “feodal unsur” olarak mahkum ettiği tarihsel şahsiyetlerle barışık bir dil kullanıyordu.
Kısacası DTP ders aldı ve kazandı.
Aynı süreçte Ak Parti, hiç küçümsenmeyecek adımlarına ve sosyal politikalarına rağmen, bütün bunları yaparken, aynı anda ciddi yanlışlar da yaptı. Türkiye’nin genel gündeminde fazlaca yer almayan, ama toplumsal hafızada kaydedilen yanlışlardı bunlar. Atılan adımların tutarlılığını tartışmaya açan yanlışlar. Bir yandan TRT Şeş açılırken, diğer yandan İçişleri Bakanlığı, “parka Berfin ismini veremezsiniz” diyordu. Adana Valisi çocukları sokak olaylarına karışan ailelerin yeşil kartlarının iptal edileceğini, onlara artık kömür yardımı yapılmayacağını söyleyebiliyor ve hala görevinde kalabiliyordu. Cemil Çiçek’in bir şey söylemesine gerek yoktu. Erdoğan, “beğenmeyen gitsin” diyordu, “kale” diyordu, “kimlik siyaseti yapanları 30 Mart’ta sandığa gömeceğiz” diyordu. O da DTP’nin ders almadan önce yaptığı gibi, halkı bir tercihe zorluyordu. Bu söylem tepkiyi cisimleştiriyordu. Kürtler elbette kimlikle yatıp kimlikle kalkmıyorlardı, ama sorunun kimlik boyutu öylece dururken onu dile getiren siyasi alternatifi mahkum etmek istemiyordu.
Aslında sorun bölgedeki Ak Partililer tarafından görülüyor, ama yukarılara duyurulamıyordu. Kendisiyle konuştuğum Diyarbakır Ak Parti üst düzey bir yetkilisi şöyle diyordu: “Seçimlerden önce bölge dışından bir milletvekili burada inceleme yapmaya gelmişti. ‘Ben Bağlar’da sokaklarda gezdim. Herkes benden iş istedi, aş istedi. Vatandaşın kimlik talebi yok. Bu sorun sizin gibi entelektüellerin fantezisi’ demişti. Oysa gözlemi yanlıştı”.
Sırf bu olay bile, sorunun nasıl anlaşılmadığını göstermeye yetiyor. Oysa Diyarbakır halkı gayet makul ve anlaşılabilir bir dil kullanıyor. 22 Temmuz’da 367’ye ve Gül’e yapılan haksızlığa verdiği tepkinin aynısını, “çok dilli belediyecilik” hizmeti verdiği için görevinden alınan Sur Belediye Başkanı Demirbaş’ı yeniden seçerek gösteriyor.
Kısacası Kürtler de bu ülkedeki diğer insanlar gibi adalet duygularını rencide ettiğinde Ak Parti veya DTP ayırmıyor; yanlış yaklaşımı onaylamadığını gösteriyor ve “yalnız ekmekle yaşanmaz” diyor.
Erdoğan kale fethetmeye değil çözüme odaklı bir dil kullansaydı, kırgınlık uyandırıcı o sözlerden kaçınsaydı, DTP’yi dışlamasaydı, Ahmet Türk’ün elini sıkabilseydi, sonuç çok farklı olurdu. Hala da olabilir. Çünkü Kürtler, her şeye rağmen Erdoğan’ı seviyorlar ve O’na başkalarına baktıkları gibi bakmıyorlar. Ama yanlışlarını da sineye çekmiyorlar. Bölgede toplamda en fazla oyu O’na vermeleri bunu gösteriyor.
Ama sorun şu ki, Ankara’dan bakıldığında bu gerçek bu netlikte görülmüyor.
Berat Özipek
7 Nisan 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder