Türkiye doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında büyük sıkıntı yaşıyordu. Yıllık 1 milyar dolarlık girişler son dört yılda 70 milyar doları aştı. Hatta Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Akson (Anadolu İş Adamaları Derneği) toplantısında önemli bir detay belirtti. Geçen yıl dünyada yarı yarıya gerileyen yabancı sermaye akışı, Türkiye'de sadece yüzde 20 geriledi.
Türkiye neden bu kadar cazip?
İlk bakışta Türkiye'nin avantajlarından bahsediyoruz. Ama artık bilmek zorunda olduğumuz bazı gerçekleri görmemiz gerekiyor. Mesela yabancı sermaye, istekleri noktasında ne kadar ayrıcalıklı?
Şimdi bazı gelişmelere bakalım. Mesela Türkiye perakende yasasını henüz kanunlaştıramadı. Gündeme gelen kanun Türkiye'ye büyük yatırımlar yapan yabancı sermayeyi boğmayı hedefliyordu. Metro Grup Başkanı'nın direkt Başbakan ile yapmış olduğu görüşme bu anti yabancı sermaye kanununun yasallaşmamasında etkili bulundu.
Burada belirtelim ki bizim yerli perakende zincirlerinin davranışları da çok önemli. Hatta toplumun bir kesim hassasiyetlerine duyarlı gibi görülen perakende zincirinden ciddi şikâyetler geliyor. Ama hiçbir şey perakende yasasının yeniden düzenlenerek yasalaşmasının önünde engel olmamalıdır.
Bir diğer yabancı sermaye sorunumuza yönelelim. Mesela yakın zamanda sıkça tartışılan konu Petkim'in korunmasıydı. Pektim kamu tarafından yabancı ortaklı sermayeye satılan bir şirketimiz. Ama Pektim Türkiye'nin ihtiyacı olan hammaddenin yüzde 20-30'unu üretebiliyor. Yani Petkim'i korumak demek yüzde 70-80'i cezalandırmak demek oluyor.
Yabancı sermaye açısından Türkiye'nin geçmiş sicili oldukça bozuktu. Özellikle sermayeyi renge ayırmak gibi inanılmaz bir inancımız vardı. Oysa bakınız İran'da Fransız Peugeot önemli bir noktada. Hatta Alman Metro Grup İran'a açılıyor.
Bizim yabancı sermaye noktasında yaklaşımımız eşit rekabetin sürdürülmesidir. Bu rekabet bilgi akışında da çok önemlidir. Yerlinin bilmediği konu veya bilgi neden önce yabancıya açıklanıyor?
Bir yabancı kuruluş Türk Telekom ile ilgili yatırımcılarına rapor hazırlıyor. Raporda çok önemli bilgiler var. JP Morgan Analisti Malin Hedman 31 Mart tarihli raporunda şu notlara yer veriyor:
Türk Telekom CEO'su Paul Doany ile ABD'de yapılan görüşmeye göre şirket 2009 yılında büyümesini en az yüzde 8-10 aralığında sürdürecek. Paul Doany görüşmesine dayanılarak yazılan rapora göre iki önemli nokta öne çıkıyor.
1-Şirket kârlılığında önemli unsur olan insan kaynaklarında yeniden yapılanmaya gidecek. Bu çerçevede A-yeni işe alımlarda gençler ve dolayısı ile daha düşük ücretliler işe alınacak. B-İşe alımlar ile sendikalı sayısı azaltılarak personel giderleri düşürülecek.
2-Çağrı sonlandırma ücretleri çok önemli. Bu noktada bu ücretleri belirleyen devlet tarafından indirim bekleniyor.
Türk Telekom'un insan kaynakları yönetimi bizi ilgilendirmez. Ama bu yönetim eğer sadece kâr odaklı olarak yabancılara övünç kaynağı gibi anlatılıyorsa işte bu nokta bizi çok ilgilendirir. İnsan kaynaklarına verim arttırıcı önlemler yerine ücret düşürücü düşünce hakim ise, şirketin özel sorunu ama, bunu sadece yabancı değil Türkler de bilmeli.
Hatta çağrı sonlandırma ücreti açısından bildiğim kadarı ile ortada henüz alınmış bir karar yok. Ama yabancı raporunda sanki gerçekleştirilmesi kesin gibi ifade yer alıyor. İşte bu nokta yabancının imtiyazını akla getiriyor.
Biz yabancı sermaye noktasında ciddi sıkıntılar yaşamış bir ülkeyiz. Yerlilere layık görülmeyen birçok bilgi ve işlem yabancılara maalesef hak görülebiliyordu. Biraz arşiv taraması ile sayısız örnekler çıkarabiliriz.
Yabancı sermaye ayrımcılığında ne zaman dengeye geleceğiz, açıkçası bilmiyorum. Ya taşlıyoruz ya da el üstüne alıyoruz. Ne zaman yanımıza alırsak o zaman “tamam” diyeceğiz.
İbrahim Kahveci
9 Nisan 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder