5 Nisan 2009 Pazar

Obama ile üç dakika

Geçenlerde telefonum çaldı.

(Yumurtaya can veren Allah bana da bu cümleyle başlayan bir yazı yazabilmeyi nasip etti sonunda.)

Telefondaki ses şöyle dedi: “Obama Türkiye ziyareti sırasında 20 genç ile görüşmek istiyor. Biri sen olur musun?”

Bu işe başladığımdan beri “Genç arkadaş” olmanın ilk kez işe yaramasının sevinci ile başlayan duygularım, hemen hemen yaşıt gibi durduğumuz Obama’nın karşısındaki gençler arasında ben acaba 23 Nisan’da Meclis’e başkan yapılan 21 yaşındaki o ‘delikanlı çocuk’ gibi kalır mıyım evhamlarıyla tedirgin bir ruh haline doğru gitti geldi.

Öyle ki hâlâ elimde olan telefonun diğer ucundan gelen “Peki, geliyor musunuz?” sesiyle ancak kendime gelebildim.

Koskoca ABD başkanı Türkiye’ye kadar gelmiş ve benimle görüşmek istiyor. Tabii ki kabul ettim.

Bu bir “5 Nisan” şakası değil.

Genç Siviller kontenjanından, eğer son anda bir terslik olmazsa, salı günü İstanbul’da Obama ile görüşeceğim. Bana söylenen herkesin üç dakika konuşma süresi olacağı.

ABD başkanı ile üç dakika. Umutlandırıyor beni...

Peki, iyi de Obama ile ne konuşacağım ben şimdi.

Hadi, Amerikan film repliği gibi olsun “Obama ile aramızda konuşacak ne var ki?”

“2004’teki Demokrat Parti Kongresi’nde sizi dinlemiştim ve hatta bir mail grubuna “Bu adam ABD’nin başkanı olacak diye” ta o günden yazmıştım.” (Hem de Yasemin Çongar’dan iki gün önce. Belgeleri elimde.) O üç dakikada bunları mı söylesem acaba? Bak bitti bile sürem.

Yoksa kampanyasına 10 dolar bağış yaptığımı hatırlatıp ekstra bir dakika mı istesem? Tabii kampanya merkezinden her gün bana gelen “Dear Yıldıray” diye başlayan “Barack” imzalı maillere güvenerek samimi bir selamlaşmayla da fark yaratabilirim.

Hazır ABD başkanını karşımda bulmuşken “Sayın Başkan, Irak’tan biran önce çekilin, İran’a da saldırmayın” gibi bir barış mesajı mı versem acaba? 1 Mart 2003’ten beri savaş karşıtı koalisyon içindeyim. ABD üssünü protesto için İncirlik’e, olası bir saldırıda destek olmak için Şam’a bile gittim. Katılmadığım eylem kalmadı. Bilmem ki adam çekileceğim diyor aslında ama...

Tabii bu üç dakikayı, hayatlarında bir ABD başkanına dertlerini anlatmak için hiç üç dakikaları olmamış Filistinliler için de kullanabilirim. O üç dakika boyunca, yıllardır Musevi lobisini dinlemekten fenalık gelmiş Obama’nın karşısında “Filistin lobisi” gibi konuşabilirim.

Aktivist şapkamı bir yana bırakıp gazeteci kimliğimle bu görüşmeden esaslı bir atlatma haber de çıkarabilirim. Mesela Obama’ya İslam’ın beş şartını sorup, İslam dünyasını bir büyük meraktan kurtarabilirim. Bir de Fatiha okutup cep telefonuma kaydedersem, Endülüs’ten Cakarta’ya “Neil Armstrong ayda ezan sesi duymuş” haberinden sonraki en çok konuşulan haber olur bu.

Bak şu da iyi fikir: “Sayın Obama Türkiye tarihindeki bütün darbelerin sizin ülkenizin desteği ve izniyle yapıldığı söyleniyor. Hatta 12 Eylül’ü yapanlar için ‘Bizim çocuklar başardı’ demiş zamanın başkanı. Ne olur arşivlerinizi açın ve biz de gerçekleri öğrenelim.”

Bu çıkıştan sonra beni ÖDP’ye genel başkan yaparlar mı?

Ya da Obama’dan, Türkiye’de herkesin duyacağı bir yerde “Bundan sonra kimse darbe için gelip Washington’da kulis yapmasın, darbe marbe yok size” diye bağırmasını istesem darbe defteri sonsuza kadar kapanır mı?

Hazır Obama karşımda, ondan hem Genç Siviller hem de Taraf için imzalı “Hiçbir ilişkimiz yoktur. Hiçbir maddi-manevi desteğimiz söz konusu değildir” yazan imzalı kâğıtlar alsam.

Ne kudret bu Allahım. Eğer çok istersem, “Sayın Obama Türkiye için bir daha ne olur ‘Ilımlı İslam’ tamlamasını kullanmayın çok rica ediyorum’ deyip İlhan Selçuk’u ve sevenlerini bile mutlu edebilirim.

Peki, “Sayın Başkan 24 Nisan konuşmanızda 1915 Ermeni katliamına, soykırım deyip Türkiye’deki milliyetçileri cesaretlendirmeyin, normalleşme için çalışanların cesaretini kırmayın” dersem Hürriyet beni “İşte o kahraman gazeteci” diye sürmanşetine çeker mi?

“Soykırım deyin de kurtarın bizi 24 Nisan sendromundan Sayın Obama” dersem peki Yeniçağ gazetesi benim için sürek avı başlatır mı?

O üç dakikada vezir de olabilirim rezil de.

Ama ne üç dakika o. Erdoğan, Baykal, Bahçeli, Türk ve Başbuğ ile Ankara’daki görüşmeden sonraki bir üç dakika. Bu üç dakikayı o görüşmelerde söylenenleri yalanlamak için de kullanabilirim.

Erdoğan’a bakmayın, “Demokratikleşme süreci yavaşladı.” Baykal’a inanmayın “Türkiye’de laiklik tehlikede falan değil.” Bahçeli’nin söylediklerini unutun “Kürtler bu ülkede Kürt olarak Cumhurbaşkanı olamıyor.” Türk’ün söylediği gibi “PKK silah bırakmaya çok istekli değil.” Başbuğ ile de zaten hiç görüşmemeliydiniz.

Ama ne gerek var şimdi içişlerimize ABD başkanını karıştırmaya, değil mi?

En iyisi mi ben tamamen apolitik olayım. Çocuklarına Türkiye’den kangal köpeği almasını tavsiye edeyim. Converse ayakkabı hediye edip, Taraf okurkenki bir resmini çekeyim. Bir de “Taraf okuyorum, çünkü...” mesajını alıp, 20 soruyu yanıtlatırsam....

Dile kolay üç dakika. Bozdur bozdur kullan.

Peki, dünyanın en güçlü devleti ABD’nin şimdiden tarih yazmış yeni başkanı Obama ile konuşmak için sizin üç dakikanız olsaydı, ona siz ne derdiniz?

Türkiye’nin Obama mesajlarını toplayıp milyonların duygularına tercüman olmuş biri olarak o gün Obama’nın karşısına çıkayım diyorum.

Nasıl fikir?

Bana yazın.

Obama ile sizi de görüştüreyim.

Yıldıray Oğur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder