30 Mayıs 2009 Cumartesi

Çözüm projesi olmayanlar siyasete girmemelidir...

Güneydoğu Anadolu'nun barış, uzlaşma ve gelişme bölgesi olmasını kim istemez ki?
Genelkurmay başkanları da Güneydoğulu gençlerin dağa çıkmalarını önleyecek yolların açılması gereğini vurgulamıyorlar mı?
Ama bilelim ki her geçen gün sonunda karşılıklı kinlenmeler kemikleşiyor.
Aynı toprakların çocuklarından bir bölümü "Şehit" bir bölümü de "Bölücü terörist" olarak yaşama veda ediyorlar.
Bilinen söylemdeki "Bende bu kuyruk acısı sende bu evlat acısı varken nasıl dost oluruz" mantığı siyasetin de toplumun da üzerine çökmekte.
Bugünün Türkiye'sinde 61 siyasi partinin var olduğu söylenmekte.
Aslında Güneydoğu'yu "Sorun" olmaktan çıkartacak bir planı, bir projesi olmayan kişinin ne parti kurmaya, ne de aktif siyasete girmeye hakkı var.
Söylene söylene posası çıkmış sloganlarla siyaset yapmak ve sadece Ankara'daki pasta dağılımında pay sahibi olmak için siyasi varlık sebeplerini oluşturanlar, kendilerine dönük bir durum değerlendirmesi yapmalıdırlar.

Her alanda kamplaşma
Yeni dünyanın siyaset sahnesinden Türkiye'ye yansıyan tablo "Kamplaşmak" ve "Uzlaşmasızlık" olmamalıydı.
Anadolu toplumunun zenginliğini oluşturan farklı renklerin birbirlerinin düşmanı konumuna itilmelerini önleyemedik.
Beyaz Amerikalıların bir siyahı Başkan seçtikleri çağda yaşadığımızı acaba ne zaman kavrayabileceğiz?
Berlin Duvarı'nın yıkılmasının üzerinden 20 yıl geçti ama biz kafalarımızdaki duvarları yıkamadık.
Uzlaşmaların mesleği olan demokrasiyi de "Cepheleşmeler" e endeksledik.
Bir noktada durup düşünmemiz gerekiyor.
Demokratik siyasette "Ya hep-Ya hiç" mantığına yer yoktur.
Yurt ve dünya sorunlarının tümü ya "Ak" ya da "Kara" çizgisinde tartışılmaz ki...
Bundan 50 yıl önce "Sorun" olarak gündemimize girmiş meselelerin bugün birer "Kriz konusu"na dönüştüklerini görmüyor muyuz?
"Kürt realitesi"ni yok sayarak sonunda "Bölücü terör" le karşı karşıya kalmadık mı?
"Haklı Kıbrıs davamız" çeyrek yüzyıl sonunda Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesini engelleyen bir çözümsüzlüğün kaynağı konumunda değil mi?

Siyasetin tanımlanması
İmzacısı olduğumuz uluslararası antlaşmaların bizi yükümlü kıldığı konulara el atmayı bile iç uzlaşmasızlıkların rüzgârında sonsuza ertelemiyor muyuz?
Ne TSK stoklarındaki, ne de sınır boylarındaki mayınları yok edip temizlemek konusunda adım atabiliyoruz.
Avrupa'da, Amerika'da, Avustralya'da yerleşmiş milyonlarca Türk şirketler kuruyor, taşınmazlara sahip oluyor.
Ama her özelleştirmede ve her dış sermaye hareketinde hâlâ "Yabancılara vatan peşkeş çekiliyor" diye feryatlar durmuyor muyuz?
Bunların kaynağında da siyasi partiler yok mu?
İşsizliğin, sınıfsal ve bölgesel sosyal adaletsizliklerin, özgürlüksüzlerin, tabuların üzerine gitmek yerine kendileri gibi olmayan ve kendileri gibi düşünmeyenlerin üzerine gitmenin adı "Siyaset yapmak" mı olmalı?
Siyaseti yeniden tanımlamanın zamanı geldi ve geçiyor artık.
MEHMET BARLAS

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder