27 Mayıs 2009 Çarşamba

İstanbul'a bak, olup biteni hemen anlarsın

Demokrasi tabii ki sadece "jestler" ile kurulup geliştirilemez. Hukuktan sosyal politikaya, ekonomiden siyasete onlarca alanda yerine getirilmesi gereken icapları var.

Ancak doğrusu, demokrasinin, hele de nazik dönemlerde büyük "jestler"e de büyük ihtiyacı var.

Bu "jestler"i küçümsememek gerekir; hele de bizimki gibi "jest" yoksunu-yoksulu bir ülkede yaşıyorsak.

AK Parti'nin ilk kez hükümet kurduğu dönemde şuna benzer bir öneride bulunduğumu hatırlıyorum:

"Kurdun mu tek başına hükümeti, hadi o zaman ortada dolaşan pekçok söylentiyi bir çırpıda silecek birkaç büyük jest yap gecikmeden!"

Galiba ilk akla gelebilecek türden birkaç "jest"i de sıralamıştım. Bunlar içinden yer alanlardan birisi şu idi: "Bu hafta ilk işiniz okullardan zorunlu din dersini kaldırmak olsun!"

Bu "jest"i niçin ilk sıralara yerleştirmiştim. Söz konusu dersin "ülkenin sorunları" sıralamasında başa güreştiğini düşündüğüm için mi? Hayır. Ama madem ülke nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan Aleviler açısından bu ders büyük bir sorundur; madem ki "AK Parti iktidara geldi" diye bin türlü senaryo üretmeye başlayan "laik" çevreler korkulu-sıkıntılıdır, a zaman yap bu "jest"i de "siyaset"i doğru dürüst konuşmamıza ve yaşamamıza engel olan bu sorun milletin şaşkın bakışları altında senin tarafından çözülmüş olsun. Bu işe Sünni-dindar çevreler ne mi derdi? Bana sorarsanız, bu dersi zorunlu müfredata yerleştirdiği için Kenan Evren'i yere olduğu kadar göğe de sığdıramayanlar dışında kimse dert edinmezdi. Haksız mıyım? Sözünü ettiğim çevreler zaten "Bu ders ile Müslüman mı olunur" demiyor mu idi?

Ama bir de, bu "jest"in ülkedeki "kutuplaşmayı kaldırma" sürecine yapacağı olağanüstü olumlu etkiyi düşünün. Hoş olurdu doğrusu; CHP'yi "zorunlu din dersi"nin kaldırılmasına muhalefet ederken izlemek çok öğretici olurdu doğrusu…

Başbakan, "Düzce Konuşması"nda (bundan böyle bu konuşmadan böyle söz edeceğim) büyük bir "jest" yaptı. Fakat o da ne? Bu "jest" ya görmezlikten gelindi, ya da "söylemesi kolay arkasını görelim" tarzında küçümsenmeye çalışıldı.

İyi, Başbakan güzel söylemişti ama Milli Savunma Bakanı daha üç-beş gün önce milleti ayağa kaldıran bambaşka bir açıklama yapmamış mıydı? Başbakan Yardımcılarından birisi, -bugün "insanları ihanetle suçlamak yakışık almıyor" mealinde konuşsa da- Ermeni Konferansı'nın arifesinde malum lafları etmemiş miydi? Bu ve benzer örnekler hatırlandığında, Başbakan'ın son açıklamalarına nasıl güvenebilirdik?

Görüyorsunuz; bu ülkede doğruyu söyleyebilmek için mutlaka "temiz kağıdınızı" ibraz etmeniz gerekiyor! Söylenilenlere gönülden katılıyor olsanız da, ihtiyatı elden bırakmamak gerekiyor!

Söylenenlere ve söyleyene yönelik akla hayale gelmeyecek türden hakaret yağdıranları hatırlatmıyorum bile. Çünkü onlar düşünmeyi-tartışmayı elden bırakmayarak iyi şeyler tasarlamaktan çoktan vazgeçmişler.

Siz de biliyorsunuz muhakkak. Başbakan'ın başta CHP ve MHP'yi haddinden fazla "öforik" kılan son değerlendirmesinin doğruluğunu-yanlışlığını test etmek çok kolay.

Vazgeçtim Anadolu'nun pekçoğunda bir gayrimüslim kabristanının izinin bile kalmadığı şehirlerini (bu konuda "top sahası" teorisini duymuşsunuzdur muhakkak), sadece İstanbul'da yapacağınız bir günlük gezi bile Başbakan'ın değerlendirmesinin ne derece somut deliller ile temellendirildiğini size hemen o saat anlatacak, hissettirecektir..

Balat, Fener, Hasköy, Dolapdere, Tünel, Kurtuluş, Samatya, Pangaltı… Bu semtlerde gezip dolaşırken hemen her sokakta karşınıza çıkan yüzlerce bina, binlerce apartmanın niçin bu kadar bakımsız, "işgale uğramış", sahipsiz bir durumda olduğu sorusunu kendinize soruyorsunuzdur mutlaka. Nasıl olmuş, neler olmuş da, bir zamanlar içlerinde "birileri"nin iyi-kötü günlerini geçirdikleri bu binalar, bu apartmanlar, bu sokaklar bu hale düşmüş? Nerede bu mekanların sahipleri?

Ne dersiniz? Bu manzara sizin, bir İstanbullu ya da bir İstanbul ziyaretçisi olarak, zihninizi hiç meşgul etmiyor mu? "Hiç de etmiyor" diyemezsiniz, çünkü her şeyden önce buna hakkınız, hakkımız yok. Demek ki İstanbul aynı zamanda -Anadolu ağzıyla söyleyecek olursak- bir "Ah'lı mallar" müzesidir. Bu "müze"ye bakıp da, bu müzeyi gezip de, "Farklı kimliklerden insanlara kucak açan milletler sıralamasında birinciyizdir" diyor musunuz hâlâ?

Başbakan büyük bir "jest" yaptı doğrusu. Vatandaşlarına, bir dönem belediye başkanlığı yaptığı İstanbul'a daha dikkatle bakmalarını ve bundan gerekli sonuçları çıkarmalarını önerdi de diyebiliriz.

Kürşat Bumin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder