9 Şubat 2009 Pazartesi

Baykal’ın sırrı

Seçimler yoluyla iktidarları değiştirme eğilimi yerleşik hale geldiğinden bu yana modern dünyada kabaca iki tür siyasi parti ortaya çıktı. Bunlardan birine ‘kitle partisi’ dendi. İktidara gelmeyi amaçladığı ölçüde, halkın duyarlılıklarına sahip çıkan, dolayısıyla çoğu zaman pragmatik ve eklektik bir yapı arz ettiler. Diğerine ise ‘ideolojik parti’ dendi. Alacağı oy oranından ziyade savunduğu pozisyonu önemseyen, siyasete marjinal de olsa bir tutarlı bakış getirmeye çalışan oluşumlardı bunlar. Doğal olarak her ideolojik partinin hayalinde kitle partisi olmak vardı. Kendi fikirlerinin tüm topluma yayılmasıyla birlikte yeni bir dönem başlayacak, demokrasinin niteliği değişecekti... Ama herhalde hiçbir Batı demokrasisinde günün birinde ideolojik parti olmak isteyen bir kitle partisi çıkmadı. Toplumdan uzaklaşmayı, belirli bir ideolojik sınırlılığa mahkûm olmayı, bir anlamda siyasetin kenarına atılmayı hangi parti isteyebilir?

Ama Türkiye’de böyle bir durum var... CHP neredeyse sistematik bir stratejiyi uyguluyormuşçasına, toplumsal talep ve tercihlerden uzaklaşıyor ve ideolojik bir konuma kendisini hapsediyor. Zaman zaman bunun dışına çıkmayı ima eden davranışlar ise, sanki özellikle ciddiye alınmamak için yapılmış gibi yapay duruyor. Örneğin bir süre önce bazı çarşaflı kadınlara parti rozeti takma töreni yapılması böylesine patetik bir anlam taşıyordu. Olayın inandırıcı olmaması bir yana, düpedüz gülünçtü. CHP’nin şimdiye kadar sürdürdüğü katı laiklik siyaseti ile uyuşmaması bir yana, bu kadınlar parti üyesi bile yapılmamıştı. Diğer bir deyişle ortada bir yaklaşım farklılığı olmadığı gibi, partiyi yıpratmamak üzere asgari dikkat bile gözetilmemişti. Öte yandan bu olay nitelik açısından ilk kez ortaya çıkmış da değil... Daha önce de ‘Anadolu Müslümanlığı’ söylemi üzerinden Alevilere, veya ‘kimlik şereftir’ diyerek Kürtlere yönelik yakınlaşma eğilimleri görülmüştü. Ama bunların da arkası gelmemiş, asıl önemlisi ciddiyete sahip bir görünüm de verilmemişti. Öyle ki sanki parti, bütün bunları medya malzemesi olsun diye üretiyor ve daha ikinci günden kendi sözünü taşımayı reddediyordu... Bugünlerde de kuran kursu ‘açılımı’ var ve sonucun aynı olacağından emin olabilirsiniz.

Öte yandan CHP yönetiminin siyasetin ve halkla ilişkilerin en basit kurallarından bile bihaber olduklarını iddia etmek mümkün değil. İlgili kurulları, karar mekanizmaları, danışmanları olan bir siyasi örgütün hepten basiretsizlikle malul olduğunu da herhalde öne süremeyiz. Bu durumda acaba CHP’nin her adımda kendisini daha yıpratan ve toplum nezdinde anlamsızlaştıran bu stratejisini nasıl yorumlamak gerek? Bu noktada önemli bir ipucu, söz konusu ‘açılımların’ bizzat partililer için de bir sürpriz olduğudur. Bütün bu adımlar Baykal’ın bulduğu ve belki sınırlı sayıdaki birkaç kişi dışında kimseye haber vermeden hayata geçirdiği taktikler.

Öyle ise acaba Baykal’ı mı basiretsizlikle suçlamak gerekiyor? Yüzeysel bir bakış bizi bu noktaya sürükleyebilir. Ancak CHP liderliğini kendi muhtemel alternatifleriyle birlikte değerlendirdiğimizde durum değişiyor. Baykal’ın gerçek bir alternatifi yok ve olası her aday CHP’nin seçimlerde daha da başarısız olmasını ima etmekte. Bu durumu, muhtemel rakiplerini her adımda temizleyerek, tabii ki Baykal’ın kendisi yarattı. Ama partililer de söz konusu duruma karşı çıkmadı, çünkü Baykal giderse daha kötü durumda kalınacağını herkes biliyordu.

Bugün CHP ‘ideolojikleşerek’ ve toplum içindeki İslamcı korkusunu manipüle ederek yüzde 20’lik bir oy oranı sağlamış gözüküyor. Bu oran zaman içinde biraz düşebilir ama siyaset yapmadan böyle bir oranın korunması bile başarı sayılmalı. CHP’nin çarşaflı kadın ve benzeri ‘açılımları’ ise işte bu siyasetsizliğin görünümleri. Baykal bu adımları inandırıcı olsun diye değil, aksine partinin böylesi siyaset yollarını kapamak için yapıyor. Çünkü böylece parti içinde gerçek bir tartışmanın önü kesilip siyasetin önemli konuları anlamlarını yitirirken, CHP siyaseti de Baykal’ın halkla ilişkiler stratejisine dönüşüyor.

Kısaca söylemek gerekirse Baykal’ın esas siyaseti, diğer partilere karşı argümanlar üretmek veya toplumsal taleplerin nasıl karşılanabileceğini araştırmak değil. Onun esas siyaseti, CHP’yi siyasetin dışına çekip ideolojik bir konuma oturtarak bedavadan yüzde 15-20’yi garantilemek. Bu strateji partiyi de güdükleştirdiği için, Baykal’a anlamlı bir alternatif de çıkmıyor ve lidere mahkûmiyet artıyor. Bugün ana muhalefet partisi, Baykal’ın siyasi oyuncağı haline gelmiş durumda... Ama normal siyaset arenasında basiretsizlik olarak görülecek bu sonuç, Baykal’ın amacı veri alındığında bir ‘ başarıya’ tekabül ediyor. Düşünün ki parti söyleminin anlamsızlaştığı, savunulan laikliğin bile gülünçleştiği bir ortamda, hâlâ o partinin milletvekilleri toplanıp liderlerini alkışlayabiliyorlar.

CHP bugün Türkiye’de muhalefet boşluğu yaratan bir parti değil, aksine o muhalefet boşluğu sayesinde ayakta kalan bir parti. Ve bunu da Baykal becerdi... Adım adım partinin siyasi içeriğini boşaltarak ve parti siyasetini neredeyse bir sirk performansı gibi algılayarak...
Etyen Mahçupyan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder