12 Şubat 2009 Perşembe

Hayat beklemekle geçmez

Zaman zaman çeşitli aralıklarla yaşadığımız bugün de belirli ölçüde ağırlığını hissettiğimiz gerilimin temelinde muhalefetin bir bölümünün AK Parti’yi ‘geçici-gidici’ varsaymasıdır. Bu gruptakiler AK Parti’nin bir rüzgar olduğunu ve kısa sürede dineceğini düşünüyorlar. Hala tane tane oy hesabı yapmaları ve hatta kendilerine ‘Davos resti oyları artırmaz, değil mi!’ telkini yapacak kadar kederlerini gizleyemediklerine göre hala düşünüyorlar.

Türkiye muazzam bir değişim yaşarken içimizde bazılarının ‘her şey nasıl olsa geçici’ duygusuyla yaşıyor olmaları elbette gerilim nedenidir.

AK Parti önce Özal’ın ANAP’ına benzetildi. Tıpkı ANAP gibi ilk seçimde yüksek oy alıp, sonra erimeye başlayacağı varsayıldı. Tersi oldu. Erdoğan’ın partisi her seçimde oy artırarak büyüdü.

Tıpkı ANAP’ta olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı seçiminde parti ortadan bölünür, dediler. Olmadı, aksine güçlendi.

22 Temmuz öncesini unutmayalım. Bütün legal/illegal unsurlar seferber olmuş ve ‘Bu kez işleri tamam’ havası esiyordu. O mahallede CHP-MHP-DP koalisyonu tamam gibiydi. Yine olmadı.

Son çare parti kapatmaydı. Parti kapanır, Erdoğan yasaklanırsa AK Parti’nin gücü azalır, oyları düşer; bir de vekillere çengel atılıp iki parçaya bölünürdü. Hesap buydu. O da olmadı.

Arada birkaç darbe teşebbüsünün teşebbüsü de olmuş, yeni öğreniyoruz. Onlar da derde deva olamadı.

Neyse ki şimdi imdada ekonomik kriz yetişti. Memleket batsa da sonuçta AK Parti zarar görecekti; bundan daha iyi bir manzara olamazdı.

Görünen o ki o hesap da tutacak gibi değil. Üstüne bir de Davos geldi.

Zaten, muhalefet pek iyi belediye başkanı adayları da çıkartamadı. Moraller bozuk!

Sonuçsuz kalan her adım, umutsuzluğu daha da artırdı; ‘AK Parti gidici’ cümlesine iman edenlerin moralini daha da bozdu.

Türkiye’nin bugün yaşadığı gerilim işte o bozuk moraldir, başka bir şey değil. AK Parti’den kurtulmak için her yolu denemelerine rağmen, o partinin büyümesine engel olamayanların yaşadığı hayal kırıklığı ülkeye gerilim olarak yansıyor.

Adı farklı olabilir... Bazen irtica tehlikesi, bazen ülke elden gidiyor evhamı, bazen türban sorunu, bazen Malezya havası, bazen mahalle baskısı, bazen kömür yardımı, bazen de yargı bağımsızlığı olur. Kampanya formunun ne olduğunun hiçbir önemi yoktur. Hatta tutarlı olmak kaygısı da aramayın. Gerilimi çıkaranlara, suratları asık olanlara bakın; maraza çıkarmak için dün söylediklerine taban tabana zıt duruma düşmek gibi çelişkileri de umursamazlar.

AK Parti gitsin yeter ki...

Ama gerçek böyle değil, olacağa da benzemiyor. Hayat da beklemekle geçmiyor.

Erdoğan’ın partisinin geleneksel merkez sağı tamamen kuşattığı, rakipleri siyaseten tasfiye ettiği bir gerçektir. Üstelik AK Parti merkez sağ geleneğe yeni bir şekil vermeyi başardı. Aynı zamanda geleneksel sol da tarihinin en küçük oy pastasına itilmiş oldu. Büyük fotoğrafa bakıldığında Ak Parti’ye ömür biçmek hatta, gerilemesi için plan yapmak pek mümkün görünmüyor. Bunu ANAP öyküsü üzerinden yapmak ise tümden yanlış hesaptır. Gerilimi artırmaktan başka sonuç doğurmaz.

Ülkenin gerilimden kurtulması için AK Parti’ye yönelik muhalefetin doğal, demokratik, sahici ve yasal boyuta taşınması gerekiyor.

Temennilerle, masa başı hesaplarıyla, toplum mühendislikleriyle veya ‘Ülke ne olursa olsun da Ak Parti gitsin’ cinnetiyle bir yere varılamaz. Bugüne kadar varılmadığı gibi.

Hayat böyle gerginliklerle, şüpheyle, umutsuzlukla ve beklemekle geçmez. Aramızdaki gergin insanların artık sistemle barışmasının zamanı gelmiştir. Demokratik sistemle...

Mustafa Karaaliooğlu- STAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder