17 Ocak 2009 Cumartesi

'Akil adam' ihtiyacı

Konu giderek olağanüstü dar ve kısır bir alana hapsedilme tehlikesini içinde barındırır hale gelmeye başladı. Fazla geç olmadan bir 'âkil adamlar' müdahalesine ihtiyaç var gibi...

Ergenekon sürecinin en başından işin bu noktaya varacağını hesaplayamamış olacaklar ki, ülke içinde etkili bir kesim, aylar ve aylar boyu, konuyu küçümseyen, aldırmazlıktan gelen bir tavır takındı; özellikle silâh ve mühimmatın her kazılan yerden pırtlak gibi çıkması yüzünden Ergenekon ile ilgili kamuoyu algılaması değişmeye yüz tuttuğundan beri, o tavır müthiş sırıtıyor.

Yalnız sırıtsa iyi, o tavrın sahipleriyle Ergenekon arasında doğrudan bir ilişki varmış gibi bir hava da doğuyor. Kuşkuların büyümesi, bir 'derin komplo' ile karşı karşıya bulunulduğu kanaatine sahip olanların kamuoyunda sayıca artması, inanmaz ve küçümser görünenleri yalnızlığa da mahkum ediyor. Tersi bir davranış sergilemeye başlasalar bile, âni dönüş, bir süre sonra kamuoyu tarafından masum bulunmaya yetmeyebilir.

Sayıları giderek azalan inkâr cephesi içerisinde muteber kişiler, siyasi açıdan önemli örgütler ve değerli kurumlar da var. Kendilerini anlatmakta zorlandıkları daha şimdiden fark ediliyor.

Dün o cepheden biri, olan-bitene evrensel hukuk kurallarından hareketle itiraz ediyordu: “Tamam. Böyle bir çeteleşme varsa, hukuka uygun yollardan git, şüpheliyi bul, yargıya ver, cezası neyse ödesin. / Buna kim ne der? / Ama siz o süreci toplumu terörize etmek amacıyla kullanırsanız, elbet birileri çıkar, yapılanın yanlış olduğunu söyler.”

Buna rağmen itirazının havada kaldığı ne kadar da belli.

Şimdi bulunduğumuz noktadan bir adım sonrasında vahim yanlışlıklarla karşı karşıya kalabiliriz.

Bizden önce benzeri süreçlerle yüzleşmek zorunda kalmış ülkelerde, tam bu noktada, tabloya 'âkil' bilinen kişi veya kişiler girmişti. Sözgelimi, İtalya'da, “Evet, Gladio var” açıklamasıyla ortaya atılan, çok uzun yıllar siyasî hayatın içinde yer almış, sekiz kez başbakanlık yapmış Gilio Andreotti olmuştu. 'Gladio' diye bir örgütün varlığını bugün biliyorsak, bunu, Andreotti'ye borçluyuz.

Dün adı 'Ergenekon' ile anılan eski bir Genelkurmay Başkanı (Org. İsmail Hakkı Karadayı), gidişin vahametini tespit ettikten ve 28 Şubat'ı “Bir ihtilal değildi, meşru zeminlerde yaşanan bir olaydı, MGK zemininde alınan kararlarla ilgiliydi” olarak tanımladıktan sonra, eski bir Cumhurbaşkanı'nın (Süleyman Demirel) adını anmış...

Demirel'in “TSK bölünürse ülke de bölünür” dediğini hatırlatıyor Org. Karadayı...

TSK bölünmeden ülke bölünmeye yüz tutmuş durumda oysa; inkârcı ifadelerle ortaya atılan her figür, yalnız kendi inanılırlığını zedelemiyor, ne olup-bittiğini anlamaya çalışmak dışında bir merakı olmayan, hiç kimseyi önyargıya muhatap etmeyen, gerçeği öğrenmek isteyen kişileri karşı-cepheye de itiyor.

İnkâr etme niyetinde olmayanlar bile sayıları giderek azalan inkârcılar cephesine yazılıyor bu kargaşada.

Kargaşayı sona erdirecek olan samimiyettir. Samimi ifadelerle gözler önündekilerin inkârı değil, samimi ifadelerle olmuş bitmişin açıklaması: 'Ergenekon' gerçekte nedir? NATO güdümünde 1950'lerde kurulan örgüt bugüne kadar resmen ne tür olaylara karışmıştır? Kararları kimler, hangi düzeyde vermişlerdir? Kim veya kimler sistemi istismar etmiştir?

Tabii sonunda milletten bir de küçük özür...

Hiç kuşkunuz olmasın, bu yalınlıkla gerçekleşecek bir 'kabul' bizde dağları eritecek bir etki yapabilir.

Var mı böyle 'âkil' adamlar, varsa öne ilk kim çıkacak?

Fehmi Koru

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder