16 Ocak 2009 Cuma

Silivri olmasaydı

Rusya ile Ukrayna arasındaki doğalgaz krizi uzadıkça Avrupa daha fazla üşüyor. İthalatta büyük ölçüde Rusya'ya bağımlı olan bazı ülkelerde, okullar ve kamu binaları bile tatil edildi. Krizden en fazla etkilenen ülkeler Bulgaristan, Slovakya ve Moldova.
Türkiye'de ise şu ana kadar ne ısıtmada ne de sanayide ve elektrik üretiminde kesinti söz konusu. Krizin iyi yönetildiğini kabul etmeliyiz. Öncelikle, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) terminalleri tam kapasiteyle çalıştırılmaya başladı, yeni siparişler verildi. Rusya'dan gelen ikinci hattan daha fazla gaz istendi. Depolar çalıştırıldı. İkili yakıt kullanan termik santrallerde ikinci yakıta geçilirken barajlarda kullanılmayan kapasiteler devreye sokuldu.

Burada 2007 Temmuz ayında gerçekleşen iki önemli olayın bu krizi atlatmamızda büyük pay sahibi olduğu bir gerçek. Birincisi Azerbaycan gazını Türkiye'ye ulaştıran boru hattının devreye girmesi, diğeri de Silivri'deki ilk doğalgaz yeraltı deposunun açılışı. Bunlara ilave olarak, ekonomik kriz sebebiyle doğalgaz ve elektrik tüketiminde düşüş yaşandığını da belirtmeliyiz.

Kriz olsa da olmasa da, 2007'deki iki açılışın, Türkiye'nin Rusya'ya ve Rus gazına olan bağımlılığı azaltma, arz-talep dengesini kurma açısından son derece kritik bir dönüm noktası olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor.

Türkiye, şu an Rusya, İran ve Azerbaycan'dan boru hatlarıyla gaz temin ederken Cezayir ve Nijerya'dan da LNG olarak tankerlerle ithalat yapıyor. Çeşitlendirme çalışmalarına rağmen Rusya'nın payı yüzde 63. Bu ülkeden gaz 1987'de faaliyete geçen Batı Hattı ile 2005 yılında açılan Mavi Akım hattından alınıyor. Kesinti, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan'ı geçerek Türkiye'ye ulaşan ilk hatta. Bu hattan çekilmekte olan günlük 40 milyon metreküplük gaz iki haftadır gelmiyor. Bu 140 milyon metreküpe yaklaşan Türkiye tüketiminin yüzde 30'unu teşkil ediyor.

Rusya, takviye için Mavi Akım'dan gönderdiği gazı günlük 8 milyon metreküp artırdı. Azerbaycan'ın ve İran'ın gönderdiği gazda pek bir değişiklik şimdilik yok. Açıklandığına göre, esas takviye, Silivri depolarından yapılıyor. Bu kış dönemine 1 milyar 648 milyon metreküp rezervle giren TPAO'ya ait Silivri deposu, maksimum kapasiteyle çalışarak sisteme günde 16,7 milyon metreküp gaz aktarmaya başladı. Yani kesintiyle oluşan açığın yüzde 42'sini bu depo karşılıyor. Bunların dışında LNG alımı ve özel sektöre ait diğer depoların takviyeleri de söz konusu.

Daha önceki kesintilerde hop oturup hop kalkan Türkiye, bu sefer, aldığı tedbirlerin rahatlığını yaşıyor ve böyle bir vasatta doğalgazda indirimi tartışabiliyor. Ya bu depo yapılmamış olsa, Azerbaycan gazı getirilmeseydi? Muhtemelen, Bulgaristan'ın yaşadıklarına benzer sıkıntıları biz de yaşıyor olacaktık.

Peki bu yeterli mi? Hayır. Doğalgaz kullanımı bütün Türkiye'ye yayılıyor, tüketimimiz her geçen yıl artıyor. 2000 yılında 15 milyar metreküp civarındaki tüketim 2008'de 37 milyarı geçti. Bu yüzden daha büyük depolara, kaynak çeşitlendirmesine ihtiyacımız var.

Gelişmiş bazı Avrupa ülkeleri, yıllık tüketiminin yüzde 15-20'si dolayında depolama kapasitesine sahip. Biz bu oranın çok gerisindeyiz. Ama coğrafî açıdan uygun bir yapıya sahip Türkiye. Tuz Gölü'nün altı Silivri'deki deponun birkaç misli gazı depolayabilecek potansiyele sahip. İhale aşamasına gelmiş bu proje hızlandırılmalı.

Nabucco projesiyle de önemli bir geçiş ülkesi olmak isteyen Türkiye hem kendi arz güvenliği hem de güvenilirliği açısından yeni depolar yapmalı. Ani fiyat dalgalanmalarına karşı da bir nevi sigorta bu. Ayrıca kriz dönemlerinde sıkıntıya düşen ülkelere satış yaparak bu işten para kazanmak da mümkün. Şu an bazı Avrupa ülkeleri arasında bu tür alışverişlerin olduğunu görüyoruz.

Ama ne kadar depo yaparsak yapalım, kaynakları çeşitlendirirsek çeşitlendirelim enerjide ithalata bağımlılığı azaltmak mecburiyetindeyiz. Nükleer enerjiyle bir an evvel tanışılmalı, alternatif yerli kaynaklar daha hızlı harekete geçirilmeli.

Kadir Dikbaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder