22 Nisan 2009 Çarşamba

Arkadan hançerlemek!

Başarılı bir kariyere sahip diplomat dostumun telefondaki sesi iyi gelmiyordu. Gece gündüz demeden yoğun bir tempoyla çalışan arkadaşı iyi tanıyordum. İş yoğunluğundan şikayet edecek biri değildi.

Afganistan'dan Lübnan'a, Irak'tan İsrail'e birçok krizde aktif rol oynamaya başlayan yeni Türkiye'nin yeni diplomatlarından biriydi. Biraz konuşunca ses tonuna yansıyan kırgınlığın sebebi ortaya çıktı. Diplomat, dost bildiği kardeş Azerbaycan'daki meslektaşlarından gelen ağır ithamlar yüzünden sarsılmıştı.

Türkiye'nin menfaatlerinden ayrı görmeyip, her platformda haklarını savunduğu Azeri kardeşlerinden gelen "Türkiye bizi arkamızdan hançerliyor" ithamı karşısında ne diyeceğini bilemiyordu. Sadece şunu soruyordu: Allah aşkına biri söylesin. Türkiye bu suçlamayı hak edecek ne yaptı? Bizim haberimiz olmadan birileri sınırı mı açtı ki bu kadar tepki gösteriliyor. Ermenistan ile Türkiye arasında bir süredir karşılıklı görüşmelerin yapıldığı malum. Ancak burada Azerbaycan'ın meşru hakları ve hala devam eden Ermeni işgali unutulmuş değil ki...

Hayal kırıklığını ve şaşkınlığı artıran iki önemli nokta daha var: Birincisi, Türkiye'nin ilk planda bu sürecin başlamasına Bakü'den gelen yeşil ışık üzerine karar vermiş olması. Ankara, Ermenistan sınırının açılması ve Erivan'la diplomatik ilişki kurulması için 1993'ten beri süren Ermeni işgalinin sona ermesini şart koşuyordu. Nitekim Türkiye yıllardır hem Avrupa'dan hem Amerika'dan bu yönde gelen baskılara direndi ve istenenleri yapmadı. Türkiye'nin bu siyasetini gözden geçirmeye iten en önemli faktör, Bakü'den gelen Azeri-Ermeni ihtilafında çözüm umudunun arttığı ve paralel yürütülmesi halinde Türkiye-Ermenistan hattında da çalışmaların yapılabileceği mesajıydı.

Ankara'daki şaşkınlığı ve hayal kırıklığını artıran ikinci husus ise Türkiye ile Ermenistan arasındaki sürecin en küçük detayından bile anında haberdar edilen Azerbaycan'ın olayın tamamen dışındaymış gibi tepki vermesi. Cumhurbaşkanlarından dışişleri bakanlarına iki ülke liderlerinin temas trafiğindeki yoğunluk da esasında bunu doğruluyor.

Doğası gereği gizli yürütüldüğü için sürecin tüm detaylarına vakıf olmak imkansız. Ancak anladığım kadarıyla Türkiye ile Ermenistan arasında atılması düşünülen adımlara paralel olarak Ermenistan ile Azerbaycan arasında da olumlu gelişmeler yaşanacaktı. Hatta bildiğim kadarıyla bu çerçevede, ilk etapta Ermenistan'ın işgal altında tuttuğu kaç Azerbaycan reyonundan çıkacağı üzerine pazarlıklar belli bir noktaya gelmişti. Sızan son haberler, pakette yer alacak konuların netleştiği yönündeydi.

Bütün bu gerçeklere ve Başbakan Erdoğan'ın "Karabağ sorunu çözülmeden kapı açılmaz" beyanına rağmen Azerbaycan medyasında devam eden Türkiye aleyhtarı havayı anlamak kolay değil.

İnsan, böyle tatsız konularda haklı çıkmak istemiyor, ama mart ayında Azeri basınında yer alan bazı yorumları okurken, yaklaşan bu tehlikeyi sezmiş ve 25 Mart'ta "Kıbrıs'ı sattılar, sıra Azerbaycan'da!" başlıklı yazıyı kaleme almıştım. İki kardeş başkent de bu gidişatı görerek daha sağlıklı bir iletişim kursaydı, belki bu kaza yaşanmazdı.

Ancak sorumlusu kim olursa olsun, bu tablonun defaatle altı çizilen "iki devlet, tek millet" anlayışına yakışmadığı ortada. Türkiye'nin Ermenistan'la dostluk kurup Azerbaycan'ı küstürme lüksü olmadığı gibi, Azerbaycan'ın da Türkiye'ye sırtını dönüp Rusya'ya yönelme lüksü yoktur. Ermeni işgalinin bitmesi ve Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi, Kafkasların tümü için kazanç olur. Barış siyasetinin faydasından kuşku duyanlar, Türkiye'nin komşularla sıfır problem siyasetinin sonuçlarını değerlendirebilir. Tabii, büyük devletlerin bu tür sorunları ustaca kullanmasından bıkmadıysak, çözümsüzlüğe oynayabiliriz.

Abdülhamit Bilici

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder