29 Nisan 2009 Çarşamba

Anne bak, portakal!

Hem keman çalıyor, hem şan söylüyor.
Kim olduğunu bilmiyor olamazsınız.
Başbakan’ın kızı Sümeyye Erdoğan, tabii.
Hem televizyonda, hem de gazetede çıktı.
Meşhur piyanistimiz Süher Pekinel, açıklamış.
Stüdyodaki konuklardan Birand da hayretten hayrete düşmüş, o sırada.
Demiş ki:
“Ne diyorsun?
Allah Allah! Ben hiç bilmiyordum.
Gözümde birden bire değişiverdi, kız.
Yani bizim gözümüzdeki imajı...hani muhafazakâr, hiç böyle işlerle uğraşmayan, hanım hanımcık falan...”
Galiba, lafı biraz dolandırmış ünlü habercimiz.
Bakın, işin aslı nedir?
***
Ben televizyonda izleyemedim ama okudum sonra.
Mehmet Ali Birand kadar da şaşırdım, bu işe.
Nasıl yani?
Hem başörtülü, hem şan, hem keman?...
Bak sen!
Malkoçoğlu ya da Battal Gazi filmlerinin içinden İETT otobüsü geçmiş, sanki.
Ya da ‘Nasreddin Hoca, bir gün uçağa ters binmiş’ fıkrası dinlemek gibi.
Hatta, daha ileri bir şey.
Aslında Birand’ı çarpan, bu ‘eş-zamansızlık’ algısı.
Demek istiyor ki;
Başörtülü biri, aynı zamanda çağdaş olabilir mi?
Tarihleri eşleşmiyor ki...
Biri çağlar öncesine, diğeri bugüne ait iki sembol var, kafasında.
Başörtüsü ve keman.
İkisi bir araya geldiyse...
Aynı anda, aynı sahnede göründüyse, eğer...
Mutlaka biri yanlış yerde, yanlış zamanda olmalı.
Anakroni duygusu uyandıran hangisidir, acaba?
Ya başörtüsünü, tarih filminden çıkma bir kostüm sanmış olmalı.
Ya da kemanı, başka zamana mahsus bir çalgı...
İkincisi değildir, inşaallah.
O, daha vahim.
***
E, zaman algınızı kılık-kıyafete ayarlarsanız...
Varacağınız son durak burası olur, işte.
Şaşar kalırsınız.
Allah’tan kemanı, gelecek zaman olarak kodlamamış.
Yoksa, tarih filminden bir ‘yabancı ziyaretçi’, bilim-kurgu setine düşmüş de...
Tuhaf kıyafetiyle keman çalıyor olurdu, kafasında.
Düşünsenize, nasıl bir şok effekti!...
Ortada çok ciddi bir ‘up-date’ sorunu olduğu aşikâr.
Ayarları güncellenmeyen hangisinin saatidir, dersiniz:
Keman mı, kıyafet mi, yoksa kafa mı?
Biri resetlenmeli ama hangisi?
***
İşe, bir de şöyle bakın.
Çocuğu olanların başına sıkça gelir.
O afacanlar bazen, hayatlarında ilk kez karşılaşmış gibi yaparlar.
Muziplikten, belli ki...
Evdeki portakalı bilirler de...
Misafirlikteki portakala çok şaşarlar, mesela.
Yeni görmüş gibi...
‘Anne bak, portakal!’ deyiverirler.
Mahçup olursunuz fakat ne çare.
Birand’ı tanıyanlar da bilir ki...
Kafası, anakronik değildir, onun.
Sadece içinde, susmak bilmeyen haylaz bir çocuk, koşturup duruyor.
Ama böyle mi, herkes?
Ya zaman ayarları, bozuk olanlar!
Kafa saatleri, geri kalanlar!
Onlara, ne demeli?

Akif Beki

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder