1 Mayıs 2009 Cuma

Seçmenin 'akıllı tasarımı'

Siyasi partilerin çıkardıkları derslere bakıyorum da...
AK Parti için hazırlanan analiz raporu ve tepkiler, mesela!
Seçim sonuçlarını yine efsanelere yıkıp geçmişiz.
Seçmen yanılmaz!
İşte size, en büyük efsanemiz.
Öyleyse seçim sonuçları, ‘akıllı bir tasarım’dır.
Seçmen, makro siyasi dengeleri tanzim etmiş.
Acaba öyle mi?
***
Bence bu teori, doğru olamaz.
Olsa olsa ‘faydacı bir tasarım’ diyebiliriz.
Seçmen aklı, faydanın peşinden gider, çünkü.
Ama makro faydacılık değil, kendi dar menfaatleridir, o.
İnanmayanlara bir önerim var.
Son seçimleri, bir de Boleyn Kızı’nın gözünden okusunlar.
O zaman görecekler ki;
Ne, seçmenin akıllı tasarımı...
Ne de, oyların mükemmel
terkibi...
Varsa yoksa, mikro menfaatler.
Dünya işte, bunların etrafında dönüyor.
***
Koca Anglikan Kilisesi, bir kralın şehvet tutkusundan doğduysa...
Tudor Hanedanı ile Katolik Kilisesi’nin yollarını, bir kadın ayırdıysa, eğer...
Gerisini konuşmaya değmez.
Kimse oyların dağılımına bakıp, ‘ince ayar çekilmiş’ demesin.
Hassas terazide ölçülüp tartılmış da sonra atılmış sandıklara, diye düşünmesin..
Akıllı tasarımcılara söylediğim
şudur:
Fena halde yanılıyorsunuz. VIII. Henry namlı İngiliz Kralı var ya!...
İşte o bile, bir kadında kaybolmuş.
Bir öpücükle mübadele etmiş, kilisesini.
Her şeyden geçmiş de...
Roma Kilisesi’nden...
Tanrı kelamının yeryüzündeki mümessilinden...
İsa Mesih’in vekili Papa Hazretleri’nden bile...
Ama diğer Boleyn Kızı’nın fettanlığından geçememiş.
Katolik nikahından kurtulmak için boşanmış, Papa’dan.
Sırf, yeni evliliğine fetva çıkartmak için...
Majestelerinin ‘boşanma icazeti’ olarak kurdurmuş, Anglikan Kilisesi’ni.
Bir Hıristiyan mezhebinin sebeb-i vücudu, işte budur.
Kadındır o; bir kadına duyulan karşı konmaz şehvet.
Ne teolojik ayrılıklar, ne mezhepsel doktrin farklılıkları...
Hepsi sonradan gelmiş.
Önce bağlar kopmuş, kadın ihtilafı yüzünden.
İsterseniz, ‘kadın fitnesi’ de diyebilirsiniz.
Ki, o kadın, aklın faydacılığını gösteren çarpıcı bir semboldür.
Akıl, kimi zaman sufli yanlarımızı örten bir maske.
Faydacılığımıza bahaneler, mazeretler üretmektir, işi.
Büyük laflar, eşsiz bir örtüdür.
Kaldırdığınız anda göreceksiniz ki, hepimiz biriz aslında, hepimiz
aynı.
Aşık Veysel’in diliyle:
“Bizi yakar, bizim ataş.
Söndürmektir, tek çaresi.”
***
Hatırlayın, siyasi liderlerin ilk seçmen yorumlarını.
Başbakan’a göre, “Kendinizi gözden geçirip, yola devam!” dedi.
Baykal’ın aldığı mesaj, “Eskisi gibi kalamayız, kendimizi yenileyeceğiz” idi.
Zeki Sezer, Süleyman Soylu koltuklarını boşalttı.
Devlet Bahçeli, başarının ödülü olarak ‘bir dönem daha’, der gibiydi.
Necmettin Erbakan, SP’nin en tepesine geri döndü ve İran’a uçtu.
Bunlar, seçmen mesajının okunuşlarına sadece birkaç örnek.
Ve belki de, en sade ve doğru okunuşları.
Bir de mesela, şöyle ‘tasarımcı’ okumalar var:
Sahil kuşağı, ‘laiklik’ dedi.
Güneydoğu bölgesi, ‘özerklik’...
Geri kalanı da ‘irtica’ demiş oldu.
Bazı yerlerde, bira ve kadın özgürlüğü, mesela...
Bazı yerlerde, yaşam biçimi tercihlerinin ağır bastığı da söyleniyor.
***
‘Tasarım’cılar, idraki pek geniş medya muhitlerimizde de az sayılmaz.
En azından, parmak hesabına sığmazlar.
Abaküsün boncukları bile yetmeyebilir, saymaya.
Bu zevata göre seçmen, yerel düşünmedi.
Makro siyasete ayar çekmek için ince hesap yaptı.
Bu fikrin yandaşları, daha ziyade seçmeni ‘bidon kafalı’ ya da ‘göbek kaşırken’ düşünenler.
Şimdi, ‘göbek kaşırken aslında siyaseti nasıl dizayn edeceğini düşünüyormuş’ demeye getiriyorlar.
İman tazelemiş gibiler.
Ben mi, nasıl okudum?
Boleyn Kızı’nın gözüyle.
Siz de deneyin.

DTP’nin başsağlığı mesajı
Diyarbakır’da dokuz şehit verdiğimiz terör eyleminden sonra, Ahmet Türk’ü gene dinledim.
Mesajı, “...Gencecik kardeşlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı” dileyerek başlıyordu.
“İnsan hayatını hedef alan hiçbir şiddet eylemini bugüne kadar tasvip etmedik, tasvip etmeyeceğiz” taahhüdüyle devam ediyordu.
Ve, diyordu ki:
“Her zamankinden daha fazla demokratik siyaseti öne çıkarma ve siyasete fırsat tanıma sorumluluğu ile karşı karşıyayız.”
‘Diyalog’ çabalarının süreceğine de bilhassa vurgu yapıyordu.
Sonra Başbakan’a kulak verdim.
O da, şehitlere Allah’tan rahmet, kalanlara başsağlığı diliyordu.
Ve, devamında...
Terörle mücadelede kararlılık vurgusu...
Hemen ardından da bir imada bulunuyordu:
“Neyin nelerle ilintili olduğu gün be gün ortaya çıkıyor.”
Bence de öyle!...
DTP adına Ahmet Türk, inisiyatif alıyor; silaha karşı ‘diyalog’ çağrısı yapıyor.
Başbakan’dan da randevu istiyor.
Demokrasi, ‘barış’, ‘ortak akıl’ diyor.
Ertesi gün, hazirana kadar güya duracak olan terör saldırıları geliyor.
Belli ki dağda, inisiyatifi DTP’nin sivil siyasetçilerine kaptırmak istemeyenler var.
Hemen ‘biz burdayız!’ diyorlar.
Onlar, ‘siyasete fırsat tanımayacak’ olanlar...
Bu sefer de başarırlarsa,
çok yazık!
DTP, dağdakilerin ‘rol çalması’na izin vermemeli,
bu kez.
Siyaset, diyalog fırsatını bu kez kaçırmamalı.
DTP’nin başsağlığı mesajını, umut verici buldum.

Akif Beki

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder