1 Mayıs 2009 Cuma

Demokrasiyi koklayın yeter…

27 Nisan muhtırasının ikinci yılı geride kaldı. Günün sıcaklığı içinde az yazıldı muhtıra üzerine, az tartışıldı. Oysa günün sıcaklığı bizzat bu muhtırayla ilgiliydi, bu muhtırayı kuşatan siyasi gelişmelerin tartışılması üzerine oturuyordu.

Muhtıra geriye dönüp baktığınız zaman iki diğer gelişmeyle iç içe giriyor.

Bunlardan birincisi Org. Hilmi Özkök'ün emekliye ayrılması ve yerini Org. Yaşar Büyükanıt'a bırakmasıdır.

Arada belki 6 ayı geçen bir zaman farkı bulunur, ancak açıktır ki Büyükanıt'ın karargâhın başına gelmesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri hükümete yönelik açık ve kontrollü bir gerilim politikası başlatmıştır.

Şemdinli hadisesi sonrası Büyükanıt'a yönelik ulusalcı, darbeci, müdahaleci beklentiler iyice yükselmiş, yeni Genelkurmay Başkanı bu beklentileri tam olarak tatmin etmese bile uzağında durmamıştır.

İkinci gelişme cumhurbaşkanlığı seçimleri vesilesiyle ordu dışındaki darbeci takımın eylemleriyle ordunun siyasi itirazlarının üst üste oturmasıdır.

Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın sokağı harekete davet ettiği günler ile Şener Eruygur, Veli Küçük, Hurşit Tolon, Doğu Perinçek, Tuncay Özkan gibi isimlerin cumhuriyet mitingleri vasıtasıyla sokağı harekete geçirdiği günler aynı günlerdir.

Sokağın sadece kutuplaşması için değil karışması için de adımlar atılmıştır o dönemde.

Danıştay saldırısı, Cumhuriyet Gazetesi'ne bomba atılması, bu olaylara Özkökgiller'in “kumpanya”nın içinde yer aldıklarını ilan edercesine “Türkiye'nin 11 Eylül”ü adını vermeleri aynı dönemin işidir.

Hrant Dink'in öldürülmesi, Malatya vahşeti de aynı resimdedir.

27 Nisan Muhtırası işte bu farklı parçalardan oluşan sürecin tam ortasında yer alır, bir tutkal vazifesi görür…

Bugün tartıştığımız hâlâ aynı hadiselerdir.

Bu hadiselerin ters yüz edilmiş şekilleridir.

Ters yüz eden nedir peki?

Kabaca “demokrasi talebi”dir diyebiliriz…

Evet, siyasi iklimi ters yüz eden asli gelişme 27 Temmuz 2007 Genel Seçimleri olmuştur…

Askeri desteksiz bırakan, büyük krizlerin aracı olarak kullanılan cumhurbaşkanlığı sorununu çözen, Ergenekon soruşturmasını iklim olarak mümkün kılan 27 Temmuz 2007 seçimlerinin gücü ve önemi şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.

AK Parti'ye yönelik kapatma davası seçim sonuçlarını bir miktar dengelemiş, ama darbeci meşruiyet önemli ölçüde sekteye uğramıştır. Ergenekon soruşturması sekteye uğramasına rağmen darbecilerin ortalık karıştırmaya yönelik son hamlelerine baskın yaparak açılmıştır.

Orhan Pamuk'tan Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'e uzanan bir dizi tanınmış isme suikast hazırlığı sırasında ele geçirilmişlerdir, bazıları…

Bugün yapılan tartışmalar, Ergenekon'u kimi cemaatler ile asker arasında bir güç mücadelesi olarak yansıtmak ya da bir iktidar operasyonu olarak görmek, Saylan meselesinin çıkardığı gürültüye bakarak bir baskı davası ilan etmek “ana ve asıl” gerçeğe uzaktan bile değmiyor.

Gerçek dün Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un yaptığı konuşmanın üslubunda gizlidir.

Gerçek kışlasında kalmak baskısı yaşayan, siyasi çıkışları itibariyle meşruiyet sorunu taşıyan ve kendisine yönelik tutuklamalar ve sorgulamalarda bile geride duran bir asker görüntüsüdür…

Gerçek emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün Ergenekon savcılarına verdiği darbe girişimlerine yönelik 8 saatlik ifadedir.

Gerçek Hrant Dink'in öldürülmesi gerektiğini Veli Küçük'ün ağzından duyduğunu iddia eden emekli askerlerin tanık olarak ortaya çıkmasıdır.

Şaşırmaya, şaşırtmaya gerek yok…

Tarihin içinde kalmak istiyorsanız darbeci mantığı meşrulaştıracak işlere alet olmayın yeter…

Demokrasiyi koklayın yeter…
Ali Bayramoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder