2 Mayıs 2009 Cumartesi

Bana geleceğinize, kendinize gelin!..

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki: "Ölmeden evvel ölünüz." Bu hadis-i şerifi nasıl anlayacağız?

İnsanlar nefs-i emmareyle (emreden nefis) hayata başlar. Yani insan, canının her istediğini yapmak ister. Fakat her olay karşısında insan, ya hevaya uyacak, ya Hüda'ya... İşte bu noktada "ölmeden evvel ölünüz" emri gündeme gelir. Yani haramlarda ölün, helallerde dirilin. Nefsinize tâbi olmayın, Allah'a tabi olun. Zamana uymayın, zamanı kendinize uydurun. Asr-ı Saadet'te, sahabeler her yerde, camideki gibiydi. Camide başka, sokakta başka değildi. Şimdiki Müslümanlar ülserli hasta gibi. Doktora gidip reçete alıyor, okuyup okuyup yatıyor. Gidip reçetede yazılı ilaçları alsa iyileşecek. Müslüman'ın hali bu. Kur'an'ı okuyup okuyup yatıyor.

Peygamber Efendimiz'in hayatını okuyalım. Okuyunca yaşadığımız hayatı beğenmeyeceğiz. O zaman diyeceğiz ki, "mademki hayatım deforme olmuş, öyleyse şahsî hayatımda reform yapacağım, hayatımın her noktasını yenileyeceğim."

Bir âlim efendiye gitmiştik. Dedi ki: "Hep bana geliyorsunuz; bir gün de kendinize gelsenize!.. Günahlarınızı, dinî yönden noksanlarınızı tespit etsenize... Dinde ileri gidip, iktisadî yönden geridekilere bakıp halinize şükretsenize... "

1954 senesinde ilk defa Erzurum'a gitmiştim. Daha 22 yaşımdaydım. "Alvarlı Hoca namıyla maruf, Hacı Mehmed Efendi isminde bir şeyh var, ziyaret edelim." dediler, vardık.

Yüzü kıbleye dönük, oldukça yaşlı ve önünde bir rahle, rahlenin üzerinde minder... Tahminime göre, yorulduğunda başını bu mindere koyuyor. Bazılarının iddiasına göre, onun gecesi gündüzü, bu rahlenin başında geçermiş; yani yatak yüzü görmezmiş...

Elini öptük, dua ettiler. Gelen elini öpüyor ve herkese dua... Biraz sonra oda doldu, şimdiye kadar Mehmed Efendi, duadan başka tek kelime söylemedi. Sonradan öğrendim ki, hepsi hafiyen (dili oynatmadan, gizlice) zikrederlermiş, ben de bekliyorum ki iki kelam etsin...

Nihayet konuşmaya başladı.

"Bir merek (samanlık) düşünün, buraya bir öküz girmiş, yiyip gübresini bırakıyor, yiyip tersliyor. Düşünmüyor ki, arkamda biri daha var, ben karnımı doyurdum, çekileyim, biraz da arkamdaki yesin. Düşünmez. Çünkü hayvan..."

Ve sustu... Uzun bir süre geçti başka konuşmadı. Artık gelen Efe'nin elini öpüp duasını alıyor, giden Efe'nin duasını alıp gidiyor. Başka bir şey yok. Fakat onun bu kısa konuşması beni manen doyurmuştu. Sükûtunu mübarek buldum, sözünün tesiri arttı.

Alvarlı Mehmed Efendi şeyhti fakat ona "Efem" derlerdi. Niçin böyle dendiğini bilmem amma o zamanlar İslamiyet'le meşgul olmak, sokaklarda sel gibi akan günahlardan çekilip, evde oturabilmek gerçekten EFELİKTİ...

Ahir zamanda, günahların reklam edildiği bir devirde, haram işleyene mevki makam verildiği bir zamandayız. Plajlar, müstehcen gazeteler, dergiler, meyhaneler, kahvehaneler, televizyon hep dine hücum ediyor. İnsan neyi severse gece gündüz onun hizmetine koşar. Bir anneyi düşünün, gece gündüz çocuğunun hizmetindedir. Çocuğunu çok sevdiği için gece tatlı uykusunu bölüp, kaç defa onun için kalkar, bundan şikâyet etmez. Müslüman da Allah'ı öyle sevmeli ki, gece gündüz Allah için çalışsın. Şu anda İstanbul'da binlerce otel salonu var. Bu salonlarda ne konuşuluyor? Kiminde defile, kiminde siyaset, kiminde rezalet... Kötüler her türlü rezaleti yapmak için bir araya gelirken, biz haramlarda ölüp helallerde dirilmeyelim; olur mu? Necip Fazıl ile bitirelim.

"Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.

Bakamam, aynada, aynada vicdan.

Beni beklemeyin, o bir hevesti

Gelemem, aynalar yolumu kesti..."

Hekimoğlu İsmail

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder