9 Haziran 2009 Salı

HASAN CELAL GÜZEL

Siyasî kimlik tektir

Anayasa’nın ‘Siyasî Haklar ve Ödevler’ bölümünde, Türk vatandaşlığı, seçme, seçilme ve siyasî faaliyette bulunma hakları, siyasî partilerle ilgili hükümler, kamu hizmetlerine girme hakkı düzenlenmiştir. Bu maddelerde bazen ‘Türk’, bazen de ‘Türk vatandaşı’ tâbiri kullanılmıştır.
‘Türk’ tâbiri bir etnik kimlik değil, ırkı ve dini ne olursa olsun, bütün vatandaşları ifade eden bir ‘üst kimlik’tir. 66. maddedeki, ‘Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz’ hükmü, bir etnik kimlik olarak değerlendirilirse, sanki etnik bakımdan Türk olmayanlar vatandaşlıktan çıkarılır gibi ters bir anlam ifade edecektir. Gene, 70. maddede, ‘Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir’ hükmü, sanki Türk olmayanlar kamu hizmetlerine girme hakkına sahip değildir şeklinde
ters yorumlanabilir. Halbuki bu örneklerde kastedilen Türk vatandaşı/Türkiye Cumhuriyet Vatandaşı olmaktır.
Bu ifadeleri ‘etnik vurgu’ olarak değerlendirenler, ya çok kötü niyetli ya da ahmaktır.
Türk, İngiliz, Fransız, Alman gibi ifadeler, aslında genellikle isim olarak değil, sıfat olarak kullanılır.
Geçenlerde Air France uçağı düştüğünde, içinde bir ‘Türk’ var diyenler, bu acı olayda kaybettiğimiz kişinin etnik kimliğini değil vatandaşlığını kastetmektedirler.
***
Türkiye Cumhuriyeti’nde bugüne kadar siyasî haklar ve ödevler bakımından, vatandaşlar arasında hiçbir ayrımcılık yapılmamıştır. Bırakınız milleti teşkil eden aslî unsurları, ‘azınlıklar’ açısından da siyasî haklar azamî ölçüde tanınmıştır. T.C. vatandaşları hukuk önünde eşittirler. Diğer konularda olduğu gibi, seçme, seçilme ve kamu hizmetine girme hakları bakımından da aralarında hiçbir ayrım yapılmaz.
Etnik bakımdan Türk asıllı olmayan Kürt, Arap, Çerkez, Laz gibi unsurlar, etnik menşelerine bakılmaksızın her türlü siyasî mertebelere ve devlet mevkilerine gelmiş; en önemlisi de bu durum yüzde 87’lik ana kitlede hiçbir rahatsızlığa sebep olmamıştır. Meselâ, Cumhuriyet’in kuruluşunda İkinci Adam İnönü’nün ve yeni kaybettiğimiz Ecevit’in Kürt asıllı oluşu, toplumumuz bakımından hiçbir ayrımcı yoruma sebep olmuş değildir.
Son zamanlarda bu gerçekleri dile getirdiğimizde, kendisini Talabani ile Barzani’nin sözcüsü gibi gören bazı kalemşörler, önemli olanın ‘Kürt kimliğiyle’ bu mevkilere gelişidir demektedirler. Bu iddia, çeşitli bakımlardan yanlıştır.
Bir defa, bu mevkilere gelenler kendi etnik kimliklerini gizlememektedir. Kaldı ki, Türkiye gibi ‘millî ve ‘üniter’ bir devlette, toplumu meydana getiren kültürel zenginlik ve çeşitlilik, hiçbir şekilde siyasî ve hukukî kimliğin bölünmesi sonucunu doğurmaz.
Federatif devletlerde dahi, siyasî üst kimlik tektir. Ancak konfederasyonlarda vatandaşlık kimliği ve siyasî kimlikler çeşitlenebilir. Konfederasyonların da tek devlet bütünlüğünde olduğu ve parçalanmadan devam ettiği görülmemiştir.
***
Bugünlerde ortamı müsait bulan ‘açılımcılar’, millî ve üniter devlet yapımızda gedik açmak için bütün toplarını ateşlediler. ‘Anayasal Vatandaşlık’ peşine düşenler mi istersiniz, ‘çokkültürlülük’ yaftası altında mozaikçilik yapanlar mı? Ya, dağlara taşlara yazılmış millî sloganları, bir asırdır okullarda okuduğumuz antları değiştirmeyi açılım zannedenlere ne demeli?
Her zaman demokrasiden, insan hak ve hürriyetlerinden yana olduk. Her türlü demokratik açılımdan yanayız. Tamam da, Türkiye ‘tek milletli’ ve ‘tek bayraklı’ bir devlettir. Milletimizi oluşturan bütün unsurlar başımızın üstündedir. Ancak, bu unsurlar, Türk Vatandaşlığı üst kimliğini parçalayacak ayrı siyasî kimliklere sahip olamazlar. Türkçe, devletin resmî dilidir.
Bu temel ilkelerden tâviz vermeden ve yüzde 95’lik ‘Türk Sorunu’ oluşturmadan yapılacak düzenlemeleri destekleriz.
Lâkin, burasının ‘Türkiye’ olduğunu da kimse aklından çıkarmasın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder