7 Haziran 2009 Pazar

Yıkılası duvarlar

Abdullah Gül'ün Başbakanlığı döneminde Suriye'yi ziyareti sırasında, Suriye Dışişleri Bakanı Tarık El Şara kendisinden bir istekte bulunuyordu:

“Hudutlarımızdaki mayınları kaldıralım.”

Esasında, bu mayınlar ne zaman ve ne maksat için konulmuştu? Biliyorduk ki, bunlar, Suriye'den Türkiye'ye gümrüksüz mal kaçırılmasına ve bazı terörist unsurların sızmasına mani olmak için döşenmişti. Ancak, acaba aradan geçen 50-60 yıl içerisinde bu maksada hizmet edebildi mi?

O bölgede yaşayan insanlar bilirler ki, sınıra döşenmiş bu mayınlar, sadece iki halk arasında serbest teması önledi... Kaçak mallar, muzır insanlar mayınlı tarlalardan değil, başka yollardan Türkiye'ye serbestçe girebildi. Mayınlardan arta kalan ise, kolu veya bacağı kopmuş bir sürü sakat insan ve babasız kalmış bir sürü yetimden başka bir şey değildi.

Elli yıldan fazla süren sigara kaçakçılığı, Turgut Özal'ın aldığı serbest sigara ithali kararıyla ortadan kalkıverdi. Bundan anlaşıldı ki, kanunsuzlukları önleyen şey yasaklar değil, birtakım hürriyetlerdir.

Kıbrıs'ta, Rauf Denktaş, iki bölge arasındaki hattın kaldırılmasına ve insanların serbestçe dolaşımına imkân veren bir karar aldı. İki taraf arasında gidip gelmeler, alışverişler o kadar arttı ki, herkes bunun neden yıllardan beri düşünülmediğini sormaya başladı.

Berlin Duvarı'nın yıkılışı da, iki okyanus arasındaki bir setin ortadan kalkması gibiydi. Bu engelin ortadan kalkmasıyla başlayan hürriyet dalgası, ülkeleri aşarak koca bir diktatörlüğü yok etti. Bu da gösterdi ki, hürriyetleri koruyan gene başka hürriyetlerdir.

Birleşmiş Milletler, dünyadaki kara mayınlarının imalini yasaklayan ve mevcut olanların da ortadan kaldırılmasını öngören bir anlaşma taslağı imzaladı. Türkiye bu anlaşmaya daha yeni taraf oldu. Bu da belki bizi, komşularımızla aramızdaki kara mayınlarını temizlemeye zorlayacaktır. Ancak bunun, bu anlaşmaya taraf olmamız sonucu değil de, sınırlarımızdaki bu durumun Türkiye'ye verdiği zararların telâfisi için yapılması gerekmektedir.

Bu mayınlar, Suriye'den Türkiye'ye gümrüksüz mal kaçırılmasını, teröristlerin sızmasını önleyememiş, ancak, Türkiye'deki demokratik fikirlerin, hürriyetlerin, kalkınmışlığın komşulara gösterilmesine ve ihracına mani olmuştur. İşte bu sebepledir ki, bugün mayınlarla örülmüş duvarın bir yanında demokrasi, öte yanında diktatörlük vardır.

Bilmekteyiz ki, Türkiye'nin asıl güvenliği topla tüfekle sağlanamaz. Türkiye'nin güvenliği, demokrat bir yarımada veya demokrasinin doğudaki son sınırı olmak değil, demokrat ülkeler arasında bir merkez olmaktan geçer. İşte o zamandır ki, güvenliğimiz için daha az silaha, daha az askere ihtiyaç duyulacaktır. Bu da, milli savunmaya ayrılan kaynağın büyük bir kısmının kalkınmaya harcanması imkânına kavuşmamız sonucunu doğuracaktır.

Bir kısım medyamız, düşünürlerimiz ve bazı güç odaklarımız, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin ancak yasaklarla korunabileceği düşüncesindedirler. Komşularımızdaki antidemokratik rejimlerin bize sızmasından korkarak, bu yasak duvarlarını örmüşüzdür. Bu ise bir vehimden ibarettir; ya kendi demokrasimizin gücünden şüphe etmemizden ya da hürriyetlerin ne kadar sari bir fonksiyonu olduğunu bir türlü anlayamamamızdan kaynaklanmaktadır.

Rusya'daki komünizmi yıkan ne atom bombası, ne füzeler, ne de Batı'nın ekonomik gücüdür. Onu yıkan, hür dünya ile Rusya'yı ayıran yasak duvarının, bir televizyon programıyla yıkılmasıdır. Amerikan Başkanı Reagan, Rusya'yı ziyaretinde, onların istedikleri her türlü teknik ve ekonomik yardımlara evet demiştir. Amerika'ya döndüğü zaman bu konuda kendisine yöneltilen sorulara cevabı çok anlamlıdır:

“Evet ben Rusya'nın her istediğini verdim. Ancak Kremlin'e hürriyet bombasını yerleştirerek döndüm.”

İşte Rusya'yı çökerten de bu hürriyet bombasıdır.

Komşularımızla aramızdaki duvarların kaldırılması evvela Türkiye'nin demokrasisine olan güvenini ifade eder. Yıkılan duvarlardan içeriye diktatörlük değil, dışarıya hürriyetler akacaktır.

Sadece hudutlarımızdaki duvarları değil, içimizdeki duvarları da yıkma zamanı gelmiştir. Devletle vatandaş arasındaki duvarları, askerle sivil arasındaki duvarları, seçilmişlerle atanmışlar arasındaki duvarları da yıkmak gerekir. Zira bu vatan, duvarların iki tarafındaki vatandaşlarının omuzları üzerinde yükselecektir.

Biz yasaklarla hürriyetleri koruduğumuzu zannediyoruz. Fakat gerçekte, yasaklar koymakla hürriyetlerin önüne birer set çekiyoruz.

Cevdet Akçalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder