13 Haziran 2009 Cumartesi

ŞAHİN ALPAY

TSK'nın saygınlığını koruma davası

"Ergenekon Terör Örgütü" ile ilgili soruşturma ve dava ile ilgili görüşlerimi çeşitli vesilelerle dile getirdim. Bu soruşturma ve davayı, Türkiye'de demokrasinin yerleşmesi, askerî darbeler döneminin kapanması ve yakın geçmişte devleti savunma adına işlenen cinayetlerin, yargısız infazların aydınlanması için büyük bir fırsat olarak görüyorum.

Ancak bugüne kadar bu davayla ilgili olarak iddianameye giren bilgiler ve belgeler hakkında yorumda bulunmaktan kaçındım. Zira her ne kadar bu bilgi ve belgelerin pek çoğunun gerçekliğine dair karineler ortada ise de, bunların yargı süreci tarafından doğrulanmasını beklemek gerektiğine inandım. Ancak dün Taraf gazetesinin bütün baş sayfasını ayırarak duyurduğu ve gerçek olabileceği hakkında (ne yazık ki) hiç kuşku duymadığım belge üzerine bazı şeyler söylemek istiyorum.

Ergenekon soruşturmasında tutuklanan emekli asker (Ergenekon davasında avukat) Serdar Öztürk'ün bürosunda ele geçirilen ve 3. Ergenekon iddianamesine girmesi beklenen belge, Genelkurmay Harekât Başkanlığı 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğü (eski adıyla Psikolojik Harp Dairesi) başkanı Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek'in imzasını taşıyan, Nisan 2009 tarihli (evet Nisan 2009 tarihli!) "İrtica ile Mücadele Eylem Planı..." "İrticai grupların" Ergenekon davası aracılığıyla TSK'yı yıpratmaya çalıştığı iddiasından hareket eden Eylem Planı "İcra" bölümünde, "Laik ve demokratik düzeni yıkmak, şeriata dayalı bir İslam devleti kurma hayalinde bulunan AKP hükümetine ve ona destek veren çeşitli gruplar ile Fethullah Gülen grubu başta olmak üzere radikal dinî oluşumlar hakkındaki gerçekleri gün yüzüne çıkarmak" için başlıca şu psikolojik savaş faaliyetlerinin icrası öngörülüyor:

"Fethullah Gülen'ciler (FG) gemi azıyı aldılar, doğrudan TSK'ya saldırıyorlar teması işlenecek, muhafazakâr vatandaşların bile 'Pes doğrusu, biz de Elhamdülillah Müslümanız, ama FG'ciler TSK'ya saldırmak için provokasyon yapıyorlar' dedirtecek çalışmalar yapılacak... Askerî suç kapsamında yapılacak Işık evleri baskınlarında, silahlı terör örgütü oluşturmak doğrultusunda, silah, mühimmat, plan, vb. materyal bulunması sağlanarak FG grubu 'Silahlı Terör Örgütü' kapsamına aldırılacak ve soruşturmalar askerî yargı kapsamında yürütülecek...

"Nurettin Veren gibi isimlerin TV programlarında FG grubu hakkında istediğimiz temalar doğrultusunda açıklamalar yapmaları sağlanacak... PKK'nın Doğu ve Güneydoğu Anadolu ve Irak'ın kuzeyinde bulunan FG'cilere ait okul, dersane ve yurtlara eylem yapmıyor olmasının iki örgüt arasında bağ olduğu yönünde haberler yaptırılacak... İhbara dayalı ev baskınları yaptırılarak, buralarda silah ve mühimmatın yanı sıra, FG'ciler ile irtibat kurulması istenen oluşumlara (Yahudilik, CIA, MOSSAD, Moon tarikatı, Humeyni, vb.) ait objelerin aynı ortamda bulunması sağlanacak..."

Bu belge hakkında düşündüklerimi, benden de iyi ifade ettiği için, buraya Ahmet Altan'ın Taraf'taki yorumundan bir bölümü aynen aktarıyorum: "Ergenekon örgütünün bir parçası ordunun içine uzanıyor. Bunu yakalamaya uğraşmıyorlar. Ergenekon cephaneliğinden ordunun silahları çıkıyor. Bununla da uğraşmıyorlar. Hükümeti şeriatçı ilan etmek ve bir cemaatin üyelerini 'silahlı terör örgütü' kılığına sokmak için planlar yapmakla uğraşıyorlar. Bu Fethullahçı denen insanlar suç işliyorlarsa, devlet 'belgelerini' bulur ve yargılar. Devlet, yargı, polis, ordu 'ben bunlardan kuşkulanıyorum, bunların evinde silah bulunmasını sağlayayım' diyemez. Bunu yapmak suçtur. Devletin ve ordunun suç işleme özgürlüğü yoktur. Ordu bunu bir türlü anlamıyor. Plan üzerine plan yapıyor. Ona buna iftira atmak, dehşet salmak, panik yaratmak ve insanları bölmek için plan yapan ordu olmaz..."

Doğrusu, ordu suç işleme özgürlüğü olmadığını bir türlü anlamıyor mu, yoksa ordu içinde hâlâ bunu anlamayanlar mı var, bilmiyorum. Umarım Ergenekon davası bunu aydınlatır; TSK'yı söz konusu suçlardan arındırmak, dolayısıyla onun onurunu ve saygınlığını korumak davası niteliğini de kazanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder