20 Temmuz 2009 Pazartesi

HÜSNÜ MAHALLİ

Cezayir modeli ve PKK

Dünkü AKŞAM'da Genel Yayın Yönetmenimiz İsmail Küçükkaya'nın AK Parti Milletvekili İhsan Arslan ile uzun bir sohbeti vardı. Konu Kürt sorunu.

Sohbetin bir yerinde Sayın Arslan Kürt sorununun çözümü ile ilgili düşüncelerini anlatırken 'Cezayir Modeli'nden söz ediyor .Oysa terör boyutu hariç Cezayir'de yaşananlarla Türkiye'de yaşananlar arasında çok büyük fark var.

Cezayir'de terör eylemlerini yapan kısa adı FİS olan radikal İslamcı bir grup. 1992'de yapılan yerel seçimlerin ilk turunda İslamcılar büyük zafer kazanınca geleneksel devlet güçleri seçimin ikinci turunu ve sonraki parlamento seçimlerini iptal etti. Bunun üzerine FİS ve benzeri gruplar silahlı mücadeleye başladı. Bu mücadelede şimdiye kadar yaklaşık 100 bin insan öldü. Devletin FİS'i silah ile bitirme çabası hep sonuçsuz kaldı çünkü halkın büyük bölümü 1954'ten bu yana iktidarda olan Cezayir Kurtuluş Cephesi Partisi'nin politikalarından nefret eder duruma gelmiş ve 'dini inanç' herkesin siyasal ve sosyal yaşamını güçlü bir şekilde etkilemeye başlamıştı. Çünkü din Cezayir halkının 131 yıl süren Fransız işgaline karşı mücadelesinde en önemli silahı idi. Nitekim bunu bilen Fransız işgal güçleri sömürgecilik yıllarında hem dini hem de dinin dili olan Arapça'yı yasaklamıştı.

Durum böyle olunca Cezayir örneği ile Türkiye'deki Kürt sorunu arasında bağlantı kurmanının kolay olmadığı gürülür.
Ancak her iki örneğin buluşabileceği tek bir nokta var o da sorunun çözümüne yönelik uzlaşma anlayışları.

Haziran 2005'te 'Barış ve Ulusal Uzlaşma' projesini ilan eden Devlet Başkanı Butaflika öncesinde FİS ve benzeri grupların liderlerine temsilciler göndererek beklentilerinin ne olduğunu öğrendi. Bu beklentiler çerçevesinde projesini açıklayan Butaflika FİS liderlerinin ülkeye dönüşlerine izin verdi ve proje kapsamı içinde sözünü verdiği yasaları çıkarmaya başladı. Bu yasaların başında toplu katliama ve kamu yerlerini hedef alan büyük eylemleri yapanların dışına ülke içinde ve dışındaki tüm silahlı militanları kapsayacak genel bir af ilan edildi. Yine projeye göre FİS militanlarını hedef alan her türlü yasal kovuşturmalar durdurulacak, tutuklu ve mahkumlar serbest bırakılacak, haksız yere işten atılanlar işlerine geri alınacak, faili meçhuller araştırılacak ve kayıplarla ilgili soruşturmalar yapılacak, devlet tarafından haksızlığa uğratılanlar, zarar görenler ya da öldürülenlere maddi tazminat ödenecek.
2005 Eylül'ünde yapılan referandumda halkın %98'nin desteğini alan bu uzlaşma projesinin zaman zaman aksayan uygulamalarına rağmen Cezayir'de durum büyük ölçüde sakin. Dini eğilimlerin giderek toplumda güçlenmesine rağmen FİS'ten ayrılan bir grup, El Kaide desteğiyle eylemlerini sürdürmeye çalışıyor. Bazı yabancı ülke ve güçlerin de bunlara destek verdiği söyleniyor. Çünkü bu ülkeler çok zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olan Cezayir'de barış ve istikrar istemez ve istemeyecektir.

Tıpkı Türkiye'yi rahat bırakmak istemedikleri gibi. İşte bu nedenle Türkiye'nin Cezayir örneğinden dersler çıkarmasına ihitiyacı yok. Çünkü PKK ve Kürt sorunu yalnız Türkiye'yi ilgilendiren bir sorun değil. Bu sorunun Irak, Suriye ve İran boyutu var ve neredeyse bu ülkeler Türkiye ile birlikte dünyanın merkezi sayılıyor. İşte bu nedenle Türk devlet ve hükümetine düşen görev soruna bu bakış açısından bakmak ve bunun bilinciyle çözümler üretip uygulamaktır. Tüm bu gerçekleri bilen Abdullah Öcalan da tavrını ona göre belirlemektedir.

Son 5 yılda en az 10 kez yazdım: PKK ve Kürt sorunu yalnız ve yalnız Abdullah Öcalan ile görüşülerek çözülür.
Ya da tersinden okuyarak Abdullah Öcalan ile görüşülüp anlaşmadan PKK ve Kürt sorunu çözülmez. Bunun dışında konuşulan ve tartışılan her şey teferruattır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder