22 Temmuz 2009 Çarşamba

İBRAHİM TENEKECİ

Ne mutlu türkü diyene

Türkülerin önemine dair ne kadar uzun soluklu cümleler kurarsak kuralım, yine de derdimizi tam olarak anlatamayız. Sözgelimi, Balkanların milli hafızamızda bu kadar güçlü bir şekilde yer etmesinin nedeni, ders kitapları falan değil, türkülerdir. "Aldı düşman bizim nazlı Budin'i" türküsünü hangi yazı veya haber karşılayabilir?

Türküleri en yanık sesleriyle söyleyenlerin yanı sıra; bunları derleyen ve konuyla ilgili akademik çalışmalar yapanları da ciddiye almalı, emeklerine saygı göstermeliyiz.

Ömrünün elli yılını türkülere veren Mehmet Özbek, bu isimlerden biri: Halk müziğiyle ilgili önemli çalışmalara imza atmış, ciddi etkinliklere katılmış, televizyon ve radyo programları hazırlamış, yurtiçi ve yurtdışından türküler derlemiş.

Günlerdir, Mehmet Özbek'e ait muazzam bir eseri tekrar ve tekrar okuyorum. Ötüken Yayınları'ndan çıkan 512 sayfalık bu eser, Türkülerin Dili adını taşıyor. TRT halk müziği repertuarına giren 5773 türkü metni incelenerek hazırlanmış bu esere kısaca "türkü sözlüğü" diyebiliriz.

Bu sözlüğün en önemli özelliği, kullanımdan düşmüş veya düşmekte olan kelime ve kelime gruplarına da yer verilmesidir. Türkülerde geçen ve özellikle yeni nesillerin anlayamadığı bu kelimeler, alfabetik sırayla ve örnekli olarak veriliyor.

Mesela Ülkü Tamer'in Alleben Öyküleri isimli kitabının adı nereden geliyor diye düşünüyordum. Türkülerin Dili'nden öğreniyorum ki; Alleben, Gaziantep'te eskiden bir sayfiye ve piknik yeriymiş, şimdi ise şehrin ortasında bir park alanı... "Yoğurt pınarı" anlamına da geliyormuş.

Ülkü Tamer'in Antepli olduğunu da hatırlarsak, kitabın ismi bir anda karşılığını bulmuş oluyor. Hatta Alleben'in türküsü bile var:

"Alleben'e geldim yoruldum durdum

Dokuz bıçak attım böğründen vurdum

Son üstü kendi canımdan oldum

Sebep oldu oğlum tatlı canıma..."

Kitabı okudukça, buna benzer birçok sürprizle karşılaşıyorum. Bir diğer sürpriz de, kelimelerin zaman içindeki anlam değişmeleri... Toplumlar gibi, dil de değişiyor, dönüşüyor.

Mesela "terlik" kelimesinin bugünkü anlamı malum. Eskiden ise "başa giyilen bere, başlık, takke" anlamına da geliyormuş.

Bir örnek daha verelim: Hayvanların yazın yattığı ya da dolaştığı dört yanı çevrili, üstü açık yere "salak" deniliyormuş. İkinci anlamı da otlak. Bugün ise "salak" denildiğinde, kimsenin aklına bunlar gelmiyor. Hemen, "salak" kelimesini Karacaoğlan'dan bir türkü ile örneklendirelim:

"Yaylayı gölleri gezdim yoruldum

Issız kalmış av ettiğim salaklar..."

Türkülerde, Anadolu insanının ahlakını da görmemiz mümkün. Şimdiki duruma bakınca, o insanları ne çok arıyoruz:

"Sevdiğimi versinler

Gerisi anam bacım..."

Kitapta yer alan kelime ve deyimlerden örnekler:

Ağız eğmek: Minnet etmek, ricada bulunmak, yalvarmak

Al bayrak açmak: Düğün dernek kurmak, evlenmek

Balyemez: Eskiden kullanılmış olan uzun menzilli bir top çeşidi

Boş kâğıdı: Evliliğin sona ermiş olduğuna dair belge

Gök giymek: Mavi giymek, yas tutmak

Gönül suyu: Gözyaşı

Heves bağlamak: Heves etmek, çok istemek

Kuşhane: Küçük tencere

Küllü baş: Felakete uğramış dertli baş

Lisanlara gelmek: Dile düşmek, dedikoduya konu olmak

Ömür defteri: Sevap ve günahların yazıldığına inanılan defter

Peygamber tavukları: Sahipsiz, ortada dolaşan tavuklar

El üzmek: İlişkiyi kesmek, el çekmek

Vücut ehli: Varlık sahipleri, insanlar

Yeni ay: hilal

Yok günü: Yokluk zamanı, yoksullukta

Yola gitmek: Gelenek ve göreneğe uymak

Yol eri: İnancına bağlı kişi

Zemistan: Kış mevsimi

Türkülerin Dili'nde sadece kelime ve deyimler, özel isimler ve konuyla ilgili türkü örnekleri değil; dil, ağız, ses hadiseleri gibi teknik bilgiler de var.

Uzun sözün kısası: Mehmet Özbek'in yıllarını verdiği bu esere, ben günlerimi vermişim, çok mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder