22 Şubat 2009 Pazar

Beceriksiz kopyacı

İnanır mısınız, haftalardan beri gazete başlıklarından düşmeyen bütün o yolsuzluk-usulsüzlük haberlerine şöyle gözümün ucuyla bir bakıp geçiyorum.

Ne ince ince okumak geliyor içimden, ne de üstüne bir iki satır yazmak...

Yolsuzlukları önemsemediğim için mi? Elbette hayır...

Söylemeye bile gerek yok, ben de herkes gibi siyasetçinin ahlaklısını severim.

Ahlaklı olmak siyasetçi için yeter şart değil ama gerek şarttır. Yani, kimseyi sırf "dürüst adam, çalıp çırpmaz" diye seçemeyiz ama "biraz ahlaksız ama olsun, vizyonu var" diye de seçemeyiz.

Buraya kadar hepimiz anlaşıyoruz sanırım...

Peki ben neden bu kadar soğuk bakıyorum bu yolsuzluk haberlerine?

Çünkü seçmen olarak fena halde işletildiğimiz, aptal yerine konulduğumuz hissine kapılıyorum.

Sorarım size: Her seçim arifesinde, kollarının altında dosyalarla sahneye çıkan ve ahlakçılık oynayan bu adamlar, sizce o dosyaları bir gün önce mi buldular da şimdi heyecanla bize açıklıyorlar?

Tabii ki hayır... Onların her birinin kilitli dolaplarında "zamanı geldiğinde" çıkarılmak üzere beklettikleri dünya kadar dosya var.

Zaten hayatları hep bu dosyaların içinde geçiyor; uzmanlıkları bu; yolsuzluk mekanizmalarının hepsini ezbere biliyorlar. Bürokrasinin zayıf halkalarını iyi bildiklerinden bu zayıf halkaların hangi yöntemlerle kırılıp etkisiz hale getirildiğini elleriyle koymuş gibi buluyorlar.

Arada bir, hepimizin gözünün önünde, bu dosya biriktirme huylarını ifşa ediyor; birbirlerine "bak daha ileri gidersen açıklarım haa" diye tehditler savuruyorlar. Böyle zamanlarda, bu suç ortaklığını nasıl böyle rahatça itiraf ettiklerine ve ayrıca kamuoyu dediğimiz garip şeyin nasıl olup da bu suç itirafını görmezden geldiğine şaşıp kalıyorum.

Açıkça söyleyeyim, yolsuzlukları yapanlarla her seçim arifesinde ellerinde yolsuzluk dosyalarıyla gazetelere koşanları aynı ipte oynayan cambazlar olarak görmekten alıkoyamıyorum kendimi. Mayaları aynı, "iş tutma" tarzları aynı. Sadece -bu defa- pozisyonları farklı...

Onlar herhangi bir dosyayı açıkladıklarında benim aklım hemen sümen altında bekleyen diğer dosyalara takılıyor. Boy hedefi haline getirilen adam bir kurban gibi görünmeye başlıyor gözüme... Bu defa piyango ona vurmuş. Birileri tarafından "parçalamamız" için önümüze atılmış bir kurban...

Tamam, onu ayıplayacağız, saldıracağız, siyasi hayatını bitireceğiz ama acaba o, raflarda dosyası bekleyen diğerlerinden daha mı ahlaksız?

Böyle zamanlarda karşımıza çıkarılan kurbanı, bütün öğrencilerin kopya çektiği bir sınavda yakalanmış tek şanssız ve beceriksiz öğrenci gibi görüyorum. Elbette sempati değil ama acıma hissi doluyor içim. Bu işte bir adaletsizlik olduğunu düşünmeden ediyorum.

Bugünlerde bazı arkadaşlar ısrarla bu sorunu bir siyasi ahlak yasasının çözeceğini söylüyorlar. Bilmem, ne kadar çare olur. Ama eğer böyle bir yasa hazırlanırsa, benim önerim ahlaksızlık yapanla, başkasının ahlaksızlığını elinde siyasi bir koz olarak bekleten arasında ahlaki açıdan bir fark olmadığının da mutlaka vurgulanması... "Bak açıklarım haa!" türü her tehdidin siyasi ahlak yasasına aykırı sayılıp kovuşturmaya uğraması...

Belki o zaman, yolsuzluk dosyalarını dolaplarda bekletmek en akıllı "siyasi yatırım" olmaktan çıkabilir ve bizler her seçim arifesinde sınıfın "beceriksiz" kopyacısını çaktıran öğretmenin durumuna düşmekten kurtulabiliriz.
Gülay GÖKTÜRK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder