3 Mart 2009 Salı

Deflasyona giriş

2009, Türkiye tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden birinin yaşandığı yıl olacak. Büyüme, işsizlik, bütçe açığı gibi konularda yaptığımız hiçbir tahmin tutmayacak. Genellikle 2009 yılına ilişkin olarak benim tahminlerim diğer iktisatçıların tahminlerinden daha kötümser bir tabloyu işaret ediyor ama her geçen gün tahminlerimin çok iyimser kalacağı yönünde kuşkularım artıyor. Bunun iki nedeni var: (1) Dünyadaki toparlanma sanılandan çok daha uzun sürecek ve sanırım 2010’un ilk yarısı da kaybediliyor, (2) Türkiye, yalnızca seçime odaklanmış biçimde, hiçbir şey yapmadan olayları seyrediyor.
Dünyadaki toparlanmanın çok daha uzun sürecek olmasının nedeni ABD’de krize karşı uygulanan önlemlerin yanlış yerlere odaklanması ve dünyanın her yanında geliştirilip uygulanan çözümlerin küresel değil yerel olmasıdır. ABD’deki krizin temel nedeni banka ve diğer mali kuruluşların aktifinde bulunan değersiz kâğıtlardır (bunlara toksik ya da zehirli varlıklar deniyor.) Bu kâğıtlar sağlam kâğıtlarla değiştirilmediği sürece mali kuruluşların toparlanmasına olanak bulunmamaktadır. Miktarı karşılaştırılamaz olsa da ben bunları bizde 2001 yılında kamu bankalarında birikmiş ödenmemiş görev zararlarına benzetiyorum. Nasıl ki bizdeki çözüm bunların karşılığında uzun vadeli Hazine kâğıtları verildiyse ABD’de de bu toksik kâğıtların bu tür Hazine kâğıtlarıyla değiştirilmesi gerekiyor. Bu operasyonu vergi mükellefine anlatmak mümkün olmadığı için ABD, sürekli olarak büyük miktarlı paketler açıyor ama bir türlü piyasaların olumsuz bakışını değiştiremiyor. Çünkü o kâğıtlar orada durmaya ve zehir yaymaya devam ediyor.
Bu aşamada ABD yönetiminin önünde iki seçenek bulunuyor: (1) Bankaları ve gerekirse bazı öteki mali kuruluşları kamulaştırmak ve bu kuruluşlara gerekli sermaye takviyesi yapmak, (2) Bir toksik varlıklar şirketi kurarak bu şirket eliyle banka ve öteki mali kuruluşlardaki değersiz kâğıtları alıp karşılığında bunlara uzun vadeli Hazine kâğıtları vermek. Bence doğrusu ikinci yoldur ama zaman ilerledikçe ve yanlış paket uygulamaları arttıkça ne yazık ki birinci yola girmekten başka çare kalmayacaktır. Bu tereddütler nedeniyle ben ABD’deki ve dolayısıyla da dünyadaki toparlanmanın sanıldığından daha uzun süreceğini düşünmeye başladım. Üstelik her ülkedeki yerel çözümler küresel sisteme daha çok zarar veriyor. ABD, koruyuculuğa dönerken dünyanın geri
kalanı da aynı eğilime giriyor ve zaten daralan dünya ticareti daha da daralmaya yüz tutuyor. Oysa küreselleşmenin kapitalizme kattığı yenilik daha çok ticaretin daha çok refah getireceği yaklaşımıydı. Şimdi bu terk ediliyor ve eski ikameci yaklaşım onun yerini almaya başlıyor.
Türkiye, her geçen gün biraz daha kaotik bir ekonomik ortama doğru sürüklenmeye devam ediyor. Bugüne kadarki söylemimiz ‘bu krizi bizim çıkarmadığımız’ söylemiydi. Oysa yakın geçmişe baktığımızda küresel kriz olmasa da bizi 2009’da bir krize gireceğimizin belirtileri net bir biçimde vardı. Sanayideki inanılmaz çöküşe, işsizlikteki rekor tırmanışa karşın hiçbir şey yapmadan duruyoruz. Bir yıl önce bu uyarıları yaptığımızda vergi indirimlerine giderek önlem alınmış olsaydı bu noktada olmayacaktık. Üç ay önce bile bir şeyler yapılabilir noktadaydı. Bugün ise artık oldukça geç kalmış bulunuyoruz. Şu ana kadar yapılan tek şey seçimi kazanmak için belediyelere para aktarmaktan ibaret. Ne çare ki, belediyelerin yaptığı kaldırım yatırımları ekonomiyi canlandırmaya yetecek nitelikte değil. Her şeyi seçimden sonraya erteleyerek 2009 yılını deflasyon yılına dönüştürmüş bulunuyoruz.
ABD, sorunun üzerine toksik kâğıtları sistem dışına çıkarma kararlılığıyla gitmediği sürece bu yıl deflasyon yaşanabilir. Ve eğer böyle bir gelişim olursa kendi sorunları nedeniyle Türkiye ekonomisi dünyada en ağır darbeyi alan ekonomi konumuna gelir.

Mahfi Eğilmez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder