3 Mart 2009 Salı

Gitmesek de...

Sonsuz bir beyazlık...
Gece çöktüğünde kar kendi beyazlığıyla parlıyor.
Çamurdan yapılmış evler neredeyse çatılarına kadar kara batmış.
Köpekler bile üşümüş, arada bir yorgunca havlıyorlar.
Uzaktan kurt sesleri geliyor.
Küçük pencerelerde soluk ışıklar.
Evlerin içi ter, tezek ve yağ kokuyor.
İnsanlar bir ateşin başında kümelenmiş, sessizce oturuyorlar.
Kenardaki sedirde, üstüne battaniyeler örtülmüş bir kadın, dudaklarını ısırarak sesini zaptetmeye çalışarak inliyor.
Bütün yollar kesilmiş.
Ne köye gelebilen var ne de köyden gidebilen.
Doktor yok.
Ebe de.
Hep birlikte bekliyorlar.
Yaşlılardan biri dua ediyor.
Ayakta duran genç bir taze yüzünü saklayarak ağlıyor.
Kadın ölecek mi, kurtulacak mı bilmiyorlar.
Böyle köyler, ölümü bekleyen böyle insanlar var bu ülkede.
Birinci sayfanın altında, gece vakti bir köy yolunu açmaya çalışan bir aracın resmini göreceksiniz.
O resmin arkasında, size anlatmaya çalıştığım türden hikâyeler ve acılar yatıyor.
Sonsuz beyazlıklar içinde kaybolmuş o köylerin, o insanların maceralarına çok fazla rastlamazsınız gazetelerde.
Yok farz edilirler.
Politikacıların kendi aralarındaki kavgaları onların hayatını ilgilendirmez.
Ülkeye şeriat da gelse, padişahlık da olsa onların yaşantılarını etkilemez.
Bizim bütün konuştuklarımız, yazdıklarımız önemsizdir onlar için.
Önemsiz bulmakta da haklıdırlar.
Ne padişahlık açmıştır onların yollarını, ne cumhuriyet.
Hangi parti iktidarda olursa olsun, onlar için kış geldiğinde iktidarda olan tek güç yolları kapayan kardır.
Allah’tan başka sığınacak kimseleri yoktur.
Belki de o yüzden, en fazla Allah’tan söz edene verirler oylarını.
Kimilerine göre onlar “gerici”, “muhafazakâr”, “akılsızdır.”
Onlar ise, kendilerine böyle diyenlere hiç aldırmazlar.
Yolları kesiktir onların.
Ve, bütün dünya, laiki, irticacısı, şeriatçısı, cumhuriyetçisi, demokratı, solcusu, sağcısı, faşisti “yolun öbür yanında” yaşayanlardır onlar için.
Kimse onlardan söz etmez.
Onlar kimseyi dinlemez.
Kışın öldüklerinde, ölülerinden bahara kadar kimsenin haberi olmaz.
Her kış birileri ölür zaten.
Karların altına zorlukla gömerler ölülerini.
Küçük bebekler, hamile kadınlar, yaşlılar kırılır gider.
Ve, cumhuriyet onlar için okullarda şarkı söyler.
“Orada bir köy var uzakta
Gitmesek de, görmesek de
O köy bizim köyümüz.”
Oraya gitmeyeceğimizi, orayı görmeyeceğimizi baştan kabul etmişizdir.
Zaten bizim için önemli olan oraya gitmek, orayı görmek değildir.
Önemli olan, “oranın” kimin olduğudur.
Orası “bizimdir.”
Gitmesek de bizimdir, görmesek de bizimdir, yollarını açmasak da bizimdir.
Şu soruyu hiç sormayız tabii.
“Oranın bizim olmasının orada yaşayanlara faydası ne?”
Bizim olmasa ne olacak?
Yollar kapalı olduktan, insanlar öldükten, çocuklar okuyamadıktan sonra ha bizim olmuş, ha Yeni Zelandalıların, ha Nijeryalıların, ne fark eder?
Gitmediğimiz, görmediğimiz köy bizim değildir.
Kimsenin değildir.
O köy, karın, soğuğun, acının, ölümün, yalnızlığın, çaresizliğindir.
Ve, böyle binlerce köy vardır bu ülkede.
Yolları kesik köyler.
Kadınların, çocukların öldüğü köyler.
Birbirleriyle kavga eden siyasetçilerin aldırmadığı köyler.
Onların hikâyelerini bilmezsiniz.
Sizden habersiz doğar, sizden habersiz ölürler.
Orada bir köy vardır...
Gitmezsiniz, görmezsiniz...
O köy sizin değildir.
O köy, karın, ölümün, soğuğun, yalnızlığındır.
Ve, size her ölümde lanet eder.
Ahmet Altan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder