17 Nisan 2009 Cuma

Başbuğ'un konuşması

Dünkü yazımızda, Org. Başbuğ’un konuşmasının genel değerlendirmesini yapmıştık. Şimdi, biraz daha alt başlıklara inmeye çalışacağız.
Evvelâ, ‘sivil-asker ilişkileri’ meselesini ele alalım. Hemen belirtelim ki, yarım asırdır Genelkurmay Başkanı’nı ikinci bir Başbakan gibi algılayan bir ‘militer demokrasi’de, ilk olarak
bir Genelkurmay Başkanı, antidemokratik teamülleri bir yana bırakarak sivil-asker ilişkilerine temas etmekte ve denge konusunda bilimsel literatürü gündeme getirmektedir.
Aslında, çok partili demokratik sisteme geçildiğinden beri, siyasî otoriteler askerin profesyonel
görevlerine hiçbir şekilde karışmış değildir. Türkiye’nin son 60 yıllık uygulamasında, askerî
görevler bakımından TSK âdeta ‘özerk’ gibidir.
Org. Başbuğ’un verdiği mehazlarda da, son sözün siyasetçiye ait olduğu belirtilmiştir. Başbuğ’un askerî liderlerin üç temel sorumluluğu hakkında başvurduğu Huntington, son sorumluluğu, ‘yetkili siyasî makamlar tarafından alınan kararların icra edilmesi’ şeklinde tespit etmiştir. TSK’nın, elbette askerî ihtiyaçların tespitinde ve güvenlik konularında yetkili siyasî makamlara danışmanlık yapması sözkonusu olacaktır. Başbuğ’un da belirttiği gibi, karar siyasî makamlara aittir; ancak askerin tavsiyelerini dikkate almayarak olumsuz sonuçlara sebep olan siyasî karar mercileri de bundan sorumlu olacaktır.
Lâkin, Org. Başbuğ’un, ‘Anayasa’nın 117. maddesine göre, sivil-asker ilişkilerinin yürütülmesinde yetkili ve sorumlu makam Genelkurmay Başkanı’dır’ görüşüne katılmıyoruz. Sözkonusu maddede bunu gerektirecek hiçbir ifade olmadığı gibi, bilâkis Genelkurmay Başkanı’nın görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumluluğu vurgulanmıştır.
Bu durumda, sivil-asker ilişkilerinin yürütülmesinde yetkili ve sorumlu makam Başbakan’dır. Aksi takdirde, demokratik teori ve uygulamalara taban tabana zıt bir özerk alan oluşturmak gerekir.
***
TSK’nın toplumdaki itibarını ve güvenilirliğini sarsmayı amaçlayan iki önyargılı yaklaşım iddiasında ise Org. Başbuğ’un gereğinden fazla alınganlık gösterdiğini düşünüyoruz.
TSK, Türkiye’nin en çok sevilen, sayılan, benimsenen ve itibarlı kuruluşudur. Son yıllarda eğer bir itibar kaybı olmuşsa, bunun sebebi demokrasiyi ve dini istismar edenler değil, ne yazık ki bizzat TSK’nın içinde yuvalanmış, darbe teşebbüsleri hazırlayan odaklardır.
Ben, demokrasiye candan inanan bir vatandaş olarak silâhlı kuvvetlerin siyasete müdahalesine karşıyım. Ancak bir vatanperver olarak da görevini yapan ordumu başımın üzerinde taşırım. Onun için, gerçek demokratla TSK düşmanları iyi ayırt edilebilmelidirler.
TSK’yı din karşıtı gösteren propagandanın iki sebebi vardır. Birincisi, ‘lâikçiliğin’ halka bir din gibi dayatılması ve halkın ‘potansiyel irticacı’ olarak kabul edilmesi; ikincisi ise, TSK’daki bazı uygulamaların başörtülü insanımızı üzmesidir.
Org. Başbuğ’un konuşmasında halkı rahatsız eden ‘irtica’ kelimesi yer almamış ve lâiklik konusunda, -her zaman olduğu gibi- tehditkâr ifadeler kullanılmamıştır. İnanan insanları ‘mütedeyyin kesimler’ olarak kucaklayan konuşmada Org. Başbuğ’un, halkın çok hoşlandığı, ‘Ordu, Peygamber Ocağıdır’ sözünü kullanması son derece isabetli ve dikkat çekici olmuştur (28 Şubat Dönemi ’nde bunu söylediğim için yargılanmıştım).
***
Org. Başbuğ’un ‘kimlikler’, ‘asimilasyon’, ‘entegrasyon’, ‘vatandaşlık esasına dayalı milliyetçilik anlayışı’, ‘ulus-devlet’, ‘üniter-devlet’ konusundaki derinlemesine sosyolojik analizleri ile ‘terör’ konusundaki görüşlerine aynen katılıyoruz. Yıllardır yazıp çizdiğimiz üst kimlik-alt kimlik ayırımının, Başbakan Erdoğan’dan sonra Genelkurmay Başkanı Başbuğ tarafından da ifade edilmesine memnun olduk.
Org. Başbuğ’un, yazılı metinden ayrılarak, ‘Niçin hep farklılıkları anlatıyoruz? Bizim benzerliklerimiz daha fazla değil mi?’ meâlindeki sözleri de bizi çok duygulandırdı.
Başbuğ’un şu önemli tespitleriyle tahlilimizi bitirmek istiyoruz: ‘Türkiye, bazılarının görmek istediği gibi, etnik farklılıkları nedeniyle ayrışmış bir ülke değildir. Vatandaşlarımızın güçlü
ve derin bir ortak geçmişi ve umutlu bir geleceği paylaştığını görmekteyiz.’
***
Dedik ya, Org. Başbuğ’un konuşması çok güzeldi. Ancak, bir hafta sonra güncel konular hakkında yapacağı basın toplantısında aynı demokratik mesajları ve atmosferi devam ettirmesini bekliyoruz. Aksi takdirde, bazı şüpheci dostların söylediği gibi, bu güzel konuşma sadece taktik icabı yapılmış olarak kalacaktır.
Biz, Org. Başbuğ ’un samimiyetine inanmak istiyoruz.

Hasan Celal Güzel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder