12 Nisan 2009 Pazar

İki nokta üst üste ve nokta

Günlerdir yörüngelerinden çıkan iki bilinmeyen yıldızdan söz ediyor bilim adamları. Birbirine doğru korkunç bir hızla ilerleyen iki parlak nokta henüz çıplak gözle görülemiyorsa da milyonlarca insanı televizyon ekranlarıyla pencereler arasında mekik dokutuyor.
Her gece milyonlarca insan kıyametin kopuşunu izleyebilmek için ellerini balkon demirlerine, gözlerini göğe dayıyor. Kıyamet kâhinleri yanında soğukkanlı tahminciler de var. Onlar kahvelerini höpürdeterek bekliyor -adı çarpışma da olsa- parlak noktaların buluşmasını. Gökyüzü kara bir tahta. Yörüngesinden çıkan iki tebeşir gezegeninin beyaz bulutlar yayarak infilak edeceği anı ölümsüzleştirmek istiyor. Fakat o da ne! Birden hareketleniyor yeryüzü! İşte! İşte! Çıplak gözle de görülebiliyor artık. Işıklarını söndürüyor herkes, daha iyi görebilmek için ışıkları. Habercilerin zembereği boşanıyor: İki parlak nokta birbirine doğru korkunç bir hızla ilerliyor! Önce çığlıklar yükseliyor sonra kalp atışlarından başka bir ses duyulmaz oluyor. İki uçak olamaz mı bunlar, iki uydu, iki uzay istasyonu. "İki yıldız" diyor bilim adamları ve hiçbir şey diyemiyor halk. İki parlak ışık gitgide büyüyerek yaklaşıyor birbirine. Çarpışacaklar! Fakat o da ne! Tam çarpışacakken kıvılcımlar çıkartarak duruyorlar üst üste. İki nokta üst üste! Bu yeni bir infilak dünyanın eğimini değiştiren. İki nokta üst üste gelir gelmez konuşmaya başlıyor herkes nefes almadan. Dudakları kıpırdamayan hiç kimse yok. Kıyamete kadar susmayacaklar.

Kollarından saatlerini çıkartıp atan kelimelere bak! Vakti hiçe sayan harflere! Halbuki ne kadar uzak insan insana! Kimi zaman konuşarak inşa ediliyor köprü, kimi zaman susarak. İnsan için susma vakti ama o hâlâ konuşuyor. Hayırlı bir söz söylese keşke; konuşuyor yalnız. Sözlerinin rengi, kokusu, tadı önemli değil. Su değil sözleri, sel. Kaldırma gücü yok. Tek bir mana gemisi yüzmüyor üzerinde. Belki de söyleyeceği bir şey yok. Peki söylediği ne! Birkaç kırık dökük tahta parçası. Bir kazazede kelam. Hem kiminle konuşuyor? "Konuşulacak bir insan" olduğu zaman konuşmamak, onu kaybetmek demektir," diyor Konfüçyüs. Büyük kayıplar veriliyor bu savaşta. Konuşulacak insan nerede! "Ney gibi, dostumun dudağıyla bir araya gelseydim, söylenecekleri söylerdim. Dildaşından ayrılan kişi, yüzlerce nağmesi de bulunsa dilsiz olur," dediğinde Mevlânâ bütün sazlıkların başı göğe değiyor. Başımızı eğelim o halde sözlüklere. Susmak, tabiata uymaktan geliyor. "Sus" doğal ses, tabiata özenen. Konuşmaksa başka türlü bir tabiat. Saate bak! Demosten güzel konuşmak için çakıl taşı koymuştu dilinin altına. Hz. Ebu Bekir'in dilinin altındaki çakıl taşının anlamı: "Güzel susmak."

Bir de konuşma vakti var, suskunları şeytanla akraba kılan. Şimdi hakikat vakti! Tehlike çanları çalıyor susmak hoşuna gittiği an. "Dilim yok!" deme gönlün yok senin. Bir cümle ne çok şeyi değiştirir oysa. Cimriliğin yüzünden zengin oluyor zulüm. Ah susarak örten hakikatin üstünü! Tanıklığını bekliyor kâinat. Konuş artık! Şahitlik defterini imzaladın. Binlerce yıl geçti Âdem'e kelimeler öğretileli. Anahtarı mı kaybettin? Kır kilidini hafızanın. Yalnız çıkarmadan önce sandıktan, sürt burnunu cevherinin mihenk taşına. Akıl konuşurken gerek. "Ey akıllı zat! Ağzındaki dil nedir? Hüner ve marifet sahibinin hazine kapısının anahtarı. Kapı kapalı olursa kim ne bilecek ki, içeride kuyumcu, cevahirci mi var, yoksa hırdavatçı mı!" (Sâdî) Şimdi konuşma vakti. Dili bir kement gibi atmanın karanlığın boynuna.

İki parlak noktanın çarpışması mı felaket, üst üste gelmesi mi? Nokta sonu mu işaret ediyor, yeni bir başlangıcı mı? Kaybolduk dil ormanında. Kutup yıldızı üfledi fenerini. Ağaçlar yosundan şallarını attılar. Dil yılanları dallardan sarkıyor. Kaybolduk. İki nokta üst üste mi, nokta mı gerekiyor burada? İmlâ kılavuzuna ihtiyacımız var. İki nokta üst üste kendisinden sonra açıklama yapılacak cümlenin sonuna konur, nokta cümlenin sonuna. Konuşmak mı susmak mı gerekiyor burada? İman kılavuzuna ihtiyacımız var.

- Susalım mı konuşalım mı?

- "Halkla az, Rabbinle çok konuş!" diyor, Muaz b. Cebel.

- Susalım mı konuşalım mı?

- "En uzun hapse dil müstahaktır" diyor, Abdullah b. Mesud

- Susalım mı konuşalım mı?

- "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır," diyor, Hz. Peygamber.

- Susalım mı konuşalım mı?

- "Susmak büyük adamların ticaretidir," diyor İmam Şâfiî.

- Susalım mı konuşalım mı?

- Saatine bak!

Ali Ural

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder