19 Haziran 2009 Cuma

AHMET KEKEÇ

Sen hangi ülkede yaşıyorsun?

Ne olacağını söyleyeyim: Malum belgeyi hazırladığı iddia edilen Albay Dursun Çiçek, askeri savcılık tarafından sorgulanır, sorgulama mümkünse biraz uzun tutulur, sonra ‘kovuşturmaya yer olmadığı’ şeklinde bir karar çıkar.

Tahmin...

Bugüne kadar hep böyle oldu.

Peki, kıymetli Albaya ne olur?

İlk fırsatta tasfiye edilir.

Hayır, elbette kurumla ilişkisi hemen kesilmez. Ama hak ettiği rütbeleri de alamaz. Muhtemelen pasif bir göreve atanır, iyice unutturulur, sonra da emekliye sevkedilir...

Deşifre olmuştur.

İşi yüzüne gözüne bulaştırmıştır.

Hazırladığı ‘şey’in sızdırılmasına engel olamamıştır.

Dolayısıyla, ‘içeri’yi üzmeyecek bir çözüm yolu aranır ve bulunur.

Belge sahteyse de böyle olur, gerçekse de böyle olur.

Sahteyse de, gerçekse de, orada yazılanlar bir gerçeğe istinat ettiği için, belge ‘gerçek’ muamelesi görür.

Bence ‘gerçek mi, sahte mi?’ tartışması, sadece ‘zaman kazanma’ ve kafa karıştırmaya yönelik bir atraksiyon... Bunu ‘belge sahtedir’ diyenler de biliyor, ‘belge gerçektir’ diyenler de biliyor.

Herkesin bildiği bu şeyi, soruşturma makamı mı bilemeyecek?

Bizi, şimdilik, herkesin bildiği bu ‘şey’ ve soruşturma makamı değil, herkesin bildiği bu şeye ‘ilk kez başımıza böyle bir şey geliyormuş muamelesi yapan’ bazı siyasetçiler ilgilendiriyor.

Baykal’dan sözetmiyorum, hayır.

Baykal, kendisine yakışanı yaptı, ‘Belge gerçekse, ilgili kurum gereğini yerine getirir’ şeklinde kokmaz bulaşmaz bir açıklamayla durumu geçiştirme cihetine gitti, daha doğrusu işi Genelkurmay Başkanlığı’na havale etti. Bir anlamda ‘Beni bulaştırmayın bu işe’ demeye getirdi.

Bulaştırmıyoruz zaten...

Ergenekon’un tescilli avukatından, bir tür ‘Ergenekon atraksiyonu’ olan malum belgeyle ilgili, ‘siyaset kurumu’nun hukukunu gözetecek bir tavır beklemiyoruz.

Kendisi, ‘Ordu, sivil kamuoyunun oluşmasına katkı sağlayan önemli bir baskı grubudur’ diyerek, vaktiyle tepkisini koymuş, hangi tarafta yer alacağını seçmiştir. Onu muaf tutuyoruz...

Bir de, hiçbir şey yapmayan, hiçbir şey yapmadığı gibi ‘tarafını’ şaşıranlar var... DP’nin çiçeği burnunda Genel Başkanı kıymetli Hüsamettin Cindoruk gibi...

Buyurmuş ki muhterem, ‘Çocukça iddialar var. İçeriği itibariyle akla ziyan bir belge. Yok bazı kişilerin evlerine girilecek silah bırakılacak, sonra da silahla yakalanacakmış. Bunlar dediğim gibi akla ziyan şeyler. Bir defa ordu adamın cebine esrar koyma gibi işler yapmaz. Böyle alışkanlığı yok. Asker böyle bir şeye girmez.’

Bu muhterem, bir zamanlar ‘Menderes’in avukatı’ olmakla övünüyordu... Hani, ‘çocukça iddialar’ ve ‘akla ziyan belgeler’le darağacına gönderilen Başbakan Adnan Menderes...

Demek ki olabiliyormuş...

Demek ki, ‘çocukça iddialar’ ve ‘akla ziyan belgeler’le demokratik normale son verilebiliyormuş, insanlar darağacına gönderilebiliyormuş.

Elbette, ‘asker komplo kurmuştur’ demiyorum. Malum belgede yazılanların ayniyle vuku bulduğunu da söylemeye çalışmıyorum.

Fakat, bir siyasetçi böyle mi davranmalıdır?

Spekülasyon da olsa, ‘komplo’ iddiaları karşısında bu lakayt tavrı mı almalıdır?

Bir insan, bu ülkede hiç darbe olmamış gibi davranabilir mi?

Üstelik, darbelerle kesintiye uğramış bir ‘siyasi gelenek’ten geliyorsa bu insan...

Hem ayıp, hem yazık...

Hem de çok tuhaf...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder