20 Ocak 2009 Salı

Hrant'tan geriye kalanlar

İki yıl önce Hrant suikastının hemen arkasından sıcağı sıcağına yazdığım yazının özü şu satırlardı: "Hrant Dink bir semboldü. Hem de birçok şeyin.

Bir arada yaşatacağımız farklılıkların çoğunu tükettik. Bu yüzden, farklı dinde, inançta, ten renginde insanları birlikte barış içinde yaşatma becerimizi unuttuk. Hrant Dink bir imkân ve ihtimaldi. Sözleri ile, duruşu ile, herkesin bildiği hikayesiyle bu toprakların damgasını vurduğu farklılıkların bir sembolü idi. Bu yüzden onu, saçının bir teline bile zarar vermeden yaşatmamız; rüzgardan, soğuktan ve kem gözden korumamız gerekiyordu. Yaşadıklarımızın, tükettiklerimizin, tekrar bulmayı umduklarımızın sembolü kör kurşunlara hedef oldu."

Aynı duyguları hâlâ taşıyorum.

Hrant'ın öldürülmesi, daha doğrusu onu koruyamamış olmamız hepimizin yıllar boyu üzerimizden atamayacağımız bir utanç. İki yıl boyunca bu utancın kaynağına inme fırsatımız oldu. Hrant'ın hayatına kasteden örgütlü yanlışları, çarpıklıkları izledik. Birkaç hükme birden varmış olmalıyız.

Birinci hüküm: "Ermeni düşmanlığı" imal ve icat edilmiş bir düşmanlık; demek ki üzerinde yeniden düşünmeliyiz. Öyle ya Hrant Ermeni olduğu için, Ermenileri temsil ettiği için öldürüldü. Peki bizler Ermenilerden neden nefret ediyorduk? Benzer düşmanlığı neden aynı ölçülerde Rumlar, Bulgarlar hakkında üretmedik. 1915 tehcirinden önce Anadolu'da Ermeni düşmanlığı var mıydı? İnsanlar bir arada barış içinde yaşarken, aralarından sökülüp tehcire tabi tutulan bir topluluktan neden nefret eder? Bu düşmanlığı kim, hangi amaçla üretti? Hem komşumuz, hem de İstanbul'da çok az sayıda kalmış bir azınlık olarak Ermeniler bizim için bir tehdit unsuru oluşturmadığına göre bu nefret niye?

Hrant Dink suikastının soruşturulması boyunca ortaya saçılan bilgiler aslında hem devlet cihazına hem de topluma derinlemesine nüfûz etme fırsatı verdi. Devlet düşmanlık üretiyor, toplum da sebebini bilmediği huzursuzluğunu, öfkesini devlet katında üretilen bu düşmanlık üzerinden kusuyordu. Hrant'ın hayatı üzerine üretilen komplolar, devlet katında bu düşmanlıkların topluma nüfûz etme ve toplumu kontrol etme amacıyla nasıl tedavüle sokulduğunu da anlatmıyor mu? Bu düşmanlıklara yaslanarak amacından uzaklaşan, hukuka savaş açan iç güvenlik örgütünün nasıl bir entrika yumağı ile çevrelendiği ortaya çıkmadı mı? Kişisel çıkarların ve keyfiliğin bu düşmanlık bataklığında gelişip serpildiği görülmedi mi?

Toplum rahatsız ve huzursuz. Pusulasını kaybetmiş gençler enerjilerini ve öfkelerini boşaltacak yerler arıyorlar. Bu enerjiden sağa sola yerleştirecek bombalar üreten bir devlet cihazı var. Ancak toplumu bir şeylere, bir yerlere ve birilerine düşman ederek hükmünü yürütebilen bir devlet otoritesi var. Ve bu yapılanma ürettiği düşmanlıkların yol açtığı öfkenin kendi kendisini yiyip tüketmesi karşısında çaresiz. Türkiye'de vatanseverliğin hiç şaşmayacak ölçülerinden biri Hrant'ı sevmek olmalıydı. Çünkü Hrant bu topraklara ve bu ülkeye aitti. Hrant'tan nefret edenlerin asıl suçu ise, her şeyiyle tam bir Anadolu delikanlısı olan bu adamı anlayamayacak kadar cahil olmalarıydı. Bu cehaletin biraz da düşmanlıklar üzerine çıkar hesabı yapan devletin eseri olduğunu hatırlatmalıyız.

Hrant Dink öldürüldü. Bu cinayetin peşinden aradan geçen iki yılda, bu cinayet vesilesiyle ortaya dökülenlerden çok şey öğrendik. Birincisi, ürettiği düşmanlıklarla birlikte tepeden tırnağa yeniden gözden geçirilmesi gereken bir devlet cihazımız var. İkincisi de, bu düşmanlıkların üzerine inşa edildiği yaygın kitlesel cehalet. Veya toplumsal patoloji.

"Ama o bir Ermeni'ydi" diye direnenlere söyleyecek iki söz var: Hrant'a sıkılan kurşun bir düşmana değil, bu ülkeye sıkıldı. Ve, Ermeniler neden senin düşmanın?
MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder