21 Ocak 2009 Çarşamba

Ne yani, bir de Gürüz’e mi üzüleceğiz?

Bizi, Kemal Gürüz’e yapılanlar konusunda insanlık, demokratlık ve delikanlılık sınavına tabi tutuyorlar...

Üstelik, ‘insanlık, demokratlık ve delikanlılık sınavında’ hep bütünlemeye kalmış, esasında insan içine çıkmaya yüzü olmaması gereken çevreler bunlar.

Ne olmuş Kemal Gürüz’e?

Bir polis, otomobile bindirirken, hafifçe kafasını bastırmış.

Zulmü görüyor musunuz?

Bilmeyen, Türkiye’deki gelişmeleri yakından izlemeyen, enformasyon ihtiyacını Aydın Bey’in organlarından karşılayanlar da sanacak ki, tek başarısı yüksek öğretim kurumunu ‘demir pençeleri’yle yönetmek olan, ‘Bu yaptıklarınız biraz faşizanca değil mi?’ sorusunu geniş bir kabulleniş içinde ve elbette gülümseyerek ‘öyle görmek istiyorsanız, öyledir’ diye cevaplayan Kemal Gürüz’e gadredilmekte, demir parmaklıklar arkasında sürüm sürüm süründürülmektedir...

Bir soruşturma çerçevesinde gözaltına alınmış...

Sonra salıverilmiş...

Hepsi bu...

Kötü muamele görmemiş, Adil Serdar Saçan mağdurları gibi işkenceye yatırılmamış...

Efendice ifadesi alınmış, efendice salıverilmiş...

Kafasını bastıran polis hakkında da soruşturma açılmış...

Hayır efendim, bugün Kemal Gürüz’e yapılanlara sessiz kalanlar, çıkıp nasıl ‘Ben demokratım, ben adaletten yanayım, ben şuyum, ben buyum’ diyeceklermiş...

Hem, Kemal Gürüz nasıl Ergenekoncu olabilirmiş ki?

İşte gitmişler, yerinde incelemişler...

Kendisi Ergenekoncu değilmiş, tipik bir Amerikancıymış, üstelik Süleyman Demirel hayranıymış, bütün darbelere karşıymış, eşine dostuna darbelerin ‘esasında ne fena bir şey’ olduğunu anlatıyormuş, görünüşünün aksine oldukça da sempatik biriymiş...

Peki, kendisine sordunuz mu, demir pençelerinizle yönettiğiniz o kuruma nasıl atandınız?

Kaçlı kararnameyle?

Madem Demirel hayranıydınız, Baykal’ın yanında işiniz neydi?

Madem siyasetler üstüydünüz, ‘CHP Eğitim Danışmanlığı’ görevini nasıl kabul ettiniz?

Madem biricik derdiniz eğitim ve öğrenimdi, üniversiteleri neden kışlaya çevirdiniz?

Madem ‘özgür bir üniversite’ düşlüyordunuz, öğretim üyelerine getirilmek istenen sınırsız yayın özgürlüğünü ne hakla ‘sapıkça bir zihniyetin ürünü’ olarak değerlendirdiniz?

Madem uygulamalarınız arasında ‘özerk üniversite’ önemli bir yer işgal ediyordu, neden bütün karargah çıktılarını emir telakki edip yüzbinlerce genci mağdur ettiniz?

Madem demokrat çizgiden hiç sapmadınız, neden üniversitedeki anti demokratik uygulamalarınızı, ‘Yaptığımız değişiklikler militancaysa militancadır, fırsatım olsa yine yaparım’ diye sahiplendiniz?

Madem bütün darbelere karşıydınız, neden ‘Ordu Göreve’ pankartlarının altında yürüdünüz?

Bu böööyle gider...

En iyisi keselim...

Haaa... ‘Türkçe bilim ve eğitim dili olamaz’ konusuna hiç girmiyoruz. Zaruretten ‘ulusalcı’ takılan Kemal Gürüz, bunun hesabını, ‘çekirdekten’ ulusalcı olanlara versin... Tıpkı, ‘Ben Ergenekoncu değilim, Amerikancıyım’ sözünün hesabını vermesi gerektiği gibi...

Biz işimize bakalım...

Dolayısıyla, Gürüz’ün tabi tutulduğu insanlık dışı ‘kafa bastırma’ olayına sessiz kalmaya devam edelim.

Bu satırların yazarı yıllarca polis takibatında yaşadı, üç buçuk yıl köşesinden ayrı kaldı, gözaltına alındı, Çevik Bir patentli yüzlerce mahkeme celbiyle uğraştı...

Hiç üzüleni yoktu...

Bizi Kemal Gürüz konusunda ‘insanlık, demokratlık ve delikanlılık sınavına’ tabi tutanlar da ‘mevzun’ suskunluklarını korudular.

Onca işimiz arasında bir de Gürüz gibi, tuzu kuru müntesiplere üzülemeyiz...

Hiç kusura bakmasınlar...

Ahmet Kekeç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder