20 Ocak 2009 Salı

Medyatik cinayet belasından kurtulmak için...

Basında kalite kontrolü... Medya etiği... Gazeteciliğin temel ilkeleri... Medyatik linç...
Yılan hikâyesidir.
Kırk yıldır bu mesleğin içindeyim, hiç bitmedi bu konulara ilişkin tartışmalar.
Bundan sonra da bitmeyecek.
Eleştiri hiç ölür mü?..
Önemli olan, dünden bugüne bir çizgi çektiğimizde, gazetecilik iyiye mi gidiyor, kötüye mi sorusunun karşılığıdır.
Bu da siyah beyaz değil.
Gerçek daha karmaşık.
İyiye giden yanlarımız olduğu gibi, bir türlü düzelmeyen berbat alışkanlıklarımız da var.
Hele çifte standartlarımız bazen o kadar sırıtıyor, o kadar rahatsız ediyor ki...
Çünkü gazeteci milleti olarak göremediğimiz, görmezlikten geldiğimiz veya işimize öyle geldiği için gözümüzü kapadığımız bazı yanlışların ucu ancak bize dokunduğu zaman ayağa kalkıyoruz.
Veyahut medya etiği aklımıza ancak o zaman geliyor.
Buna son örnek olarak, TRT’nin Tuncay Güney yayını gösterilebilir.
Ayrıntıya girmiyorum.
TRT’nin Tuncay Güney yayını bizim mesleğin bazı temel ilkeleri açısından yanlış olmuştur, medya etiğini yer yer çiğnemiştir.
Eleştiriler haklıdır.
Ama burada durup düşünmeliyiz.
Hatta Tuncay Güney bağlamında da düşünebiliriz. Acaba TRT’den önce Tuncay Güney’le ilgili olarak benzer hataları yapan kanallarımız oldu mu diye...
Bunu şimdi geçelim.
Daha önemli bir nokta var.
TRT’yi eleştirirken yakındığımız, hatta ‘medyatik linç, cinayet’ diye nitelediğimiz yanlışları gerek manşetlerimizde, gerek haber ve yorumlarımızda kendimiz de yapmıyor muyuz?
Evet yapıyoruz.
Hem de sık sık.
Hem başkalarının canını yakıyoruz, hem de gazetecilik mesleğinin canına okuyoruz.
Köşelerde, başlıklarda, kanallarda sürekli ‘vatan hainleri’ üretiliyor ve hedef gösteriliyor.
‘Yabancı düşmanlığı’ yapılıyor.
‘Irkçılık’ yapılıyor.
‘Ermeni dölü’ manşetleri unutuldu mu?
Hrant Dink nasıl şeytanlaştırılmıştı, hatırlayın.
‘Ali Kemal’ edebiyatını anımsayın köşelerdeki...
Orhan Pamuk, acaba bir zamanlar medya etiği biraz anımsanmış olsaydı, çok sevdiği İstanbul’unda neredeyse ‘yeraltında yaşamak’ zorunda kalır mıydı?
Şimdi 28 Şubat dönemine, o asker ‘andıç’larına kadar gitmek istemiyorum.
Çok insan çok acı yaşadı, ‘medyatik cinayet’lerin dik âlâsı yaşandı bu ülkede.
Bu açıdan yalnız aydınların değil, sokaktaki adam dahil başka vatandaşların da kişilik hakları fena halde çiğnendi.
Onun içindir ki:
TRT’nin Tuncay Güney yayınını eleştirirken, dönüp kendimize de çok daha eleştirel bakalım ve geçmişten çıkaracağımız derslerle çarpık yanlarımızı düzeltmeye çalışalım.
Bunun için de ‘kalite kontrolü’ ciddiye alınmalıdır.
Ucu yalnız bize dokunduğu vakit bağırmak yerine, habercilik ve yorumculuk anlayışımızı her gün sabah akşam bıkmadan usanmadan ‘kalite kontrolü’nden geçirmeye bakalım.
Buna o kadar çok ihtiyacımız var ki.

Hasan Cemal

1 yorum:

  1. bu aralar kalite kontrol le çok içli dışlıyız zaten yarın sınavda yazarız

    YanıtlaSil