29 Mart 2009 Pazar

Adalet nedir? Ağaçları sulamak!

Göz "adalet" kelimesine değer değmez sarsıldı yerküre ve her şey yerini aramaya başladı.
Güneş doğuyla batı arasında say yapmaya, ay vaktin gölgeli yüzünü gümüşten ıstampasıyla mühürlemeye, yıldızlar kader burçlarına simli bayraklar asmaya, dağlar kainat terazisinin ağırlık kefesinde karlı nefesleriyle nöbet tutmaya, ovalar yalnız doru atların değil sarı başakların da koştuğu bereket yarışlarını başlatmaya, denizler karaya balık, göğe yağmur mektupları gönderip, mavi pencerelerinden gri bulutları gözlemeye, bulutlar Kafka'yı kıskandıracak dönüşüm hikayeleri yazmaya, nehirler gerçeküstü öyküler gibi sürükleyerek dalları ağaçlarına kavuşturmaya, ağaçlar dikenlerle eşit muamele görmemek için bülbülleriyle feryat ederek, Mesnevi'nin kapısını çalmaya başladılar. Kapı açıldı. Gül kokuları içinde kamusun "adalet" duvarına kadim bir ferman asıldı: "Adalet nedir? Ağaçlara su vermek. Zulüm nedir? Dikeni sulamak. Adalet bir nimeti yerine koymaktır; her su çeken tohumu sulamak değil. Zulüm nedir? Bir şeyi yerinde kullanmamak, ait olmadığı yere koymaktır. Mevlânâ Celâleddin Rûmî"

Göz insan gözü. Çünkü yalnız o göz ayırt edebiliyor "doğru" ile "yanlış"ı. "Hak" kelimesi yalnız o pencereden görülüyor. Aslanın gözü yeleleri kadar heybetli değil. Sen aklın görkemine bak nassların çizgisinde. Yoksa zincirlerini kopardı mı akıl, işkenceler yapar adalet adına. Aziz Dominique'le engizisyonu kurar. Sarı urbalar giydirir diri diri yaktığı kurbanlarına. Bacon'a, "Yasaların işkencesinden daha ağır bir işkence yoktur," dedirtir. Oysa doksan dokuz güzel isimden biridir "Adl." Çok âdil, asla zulmetmeyendir. Her varlığa yerini gösterendir evrende. Azığını, suyunu verendir, imkân ve kabiliyetini. Ancak O'nun adaletini kavramak için kâinatı tanımak gerekir, böyle der Gazzâlî. Göz insan gözüdür zira. İbn Sînâ'nın devasını aradığı dert nedir o halde? Marazlar mı sadece tedavi ettiği! Evrenin düzenini sağlayan ilk lütuf, "salih bir insan"ın varlığı değil midir, adaleti sağlamak için. Adalet öyle bir hazine sandığıdır ki, anlayış, cömertlik, cesaret, hikmet ve iffet mücevherleri de meknuzdur orada. Hem beden dediğin nedir? Fârabî, bir adalet sergisi fark eder insan vücudunda. Kalbin hizmetindedir beyin; ısısını dengede tutar. Öğrenme, hatırlama, hayal etme ve düşünme, yani adalet gerçekleşir varlıkta. İnsana yakışan iyi ve dengeli davranışlar doğar. Tabiatta adalet var, insan da âdil olmak zorunda. Adalet bir "orta yol" bir "denge" hayatı yaşanılır kılan. Denizler, gökler, ağaçlar, hayvanlar ateş püskürüyorsa insana adaletsiz olduğu içindir.

Ah kelimeler, yanlarına gelen harflerle nasıl da değişiyorlar! "Adl"in kökleri, "ayn", "dal" ve "lâm". Yan yana gelince fışkırıyor o koca çınar. Fakat ne tuhaf iki gölgesi var, zıt istikametlere düşen. " İstikamet" ve "Meyil."

Yoldan çıktığında bir kimse "adele anittarîka", yöneldiğinde bir yere "adele ileyhi" deniyor. Bu yüzden İbn Arabî'ye göre, Hak'tan ayrılmaya "zulüm" adı verilirken, Hakk'a yönelmeye "adl" deniyor. Fakat kolay değil adalet. "İyi olmak kolaydır. Zor olan adil olmaktır," diyor Hugo. Ah Sefiller'in yazarı!

Demek adalet düşüncesine değil adalet hissine ihtiyaç var! Hissiz adalet! Asıl sefalet bu! Düşünceyle duygu olmayınca terazinin iki kefesi. Zayıfla güçlü tartılmıyor aynı ölçüyle. Bu yüzden yalnız adalet dağıtanların değil, adaleti arayanların gözlerine de katarakt iniyor. Ne diyordu Bernard Shaw, "Kaptan Brassbound'un Dönüşümü" adlı eserinde: "Olayın bir yanını anlatmakla yetinmesi, onun avukatlık eğitimi görmesinden ileri geliyor. Yoksa, doğuştan yalancı olduğunu sanmayın."

Göz "adalet" kelimesine değer değmez sarsıldı yerküre ve her şey yerini aramaya başladı. Adalet Tanrıçası Themis, Sâdî'nin bağında kurtuldu gözündeki bağdan. Binlerce yıldır hapsedilmiş gözleriyle mermeri kırdı. O anda devindi tabiat, balık sürüleri aktı denizlerin kalbinde, kuş sürüleri aktı sisinde bulutların. Kurtla kuzu, balla zehir, ağaçla diken birbirinden ayrıldı. Aslanlar Ezop'a yeni masallar yazdırdılar, "Nereden öğrendin bu âdil paylaşımı?" sorusunun geçmediği içinde. Güneş yine saatine bakıp doğdu. Ay kopardığı takvim yaprağından bir kayık yapıp bıraktı ırmağa. Yıldızlar dünyaya ulaştıramadıkları bütün pullarını döktüler yere. Yılanlar da pullarını döktü ama gömlek değiştiremediler. "Adalet" kelimesinin üç harfinden ilki "ayn"dı çünkü. Yani "göz".

Ali Ural

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder