21 Şubat 2009 Cumartesi

Doğan Grubu, ceza ve anneler

Aydın Doğan’ın şirketlerine büyük bir vergi cezası geldi.

Grup, bir “haksızlığa” uğradığını söyleyerek ciddi bir mücadele başlattı.

Haberleri, açıklamaları okudum.

Dün televizyonda grubun önde gelen yöneticilerinden birinin basın toplantısını da dinledim.

Bu işlerde uzman olmayan birinin kolayca anlayabileceği bir durum değil.

Somut olarak kavrayabildiğim tek şey, Doğan Grubu hisselerinin yüzde yirmi beşini bir Alman şirketine satmış ve bu satışın 2 Ocak 2007’de gerçekleştiğini bildirmiş olduğu.

Maliye ise bu satışın 22 Aralık 2006’da olduğuna dair bir kayıt bulmuş belgelerde.

Doğan Grubu neden “22 Aralık’ta öyle bir kayıt bulunduğunu” tam açıklayamıyor ama diyor ki “satış kaydının o tarihte ya da bu tarihte olması benim verdiğim ve vereceğim vergilerin miktarını değiştirmez. O nedenle bana vergi kaçakçısı muamelesi yapılamaz ve borcum cezalandırılarak yedi misline çıkartılamaz.”

Durumu net bir şekilde kavradığımı söyleyemem ama anlayabildiğim kadarıyla Doğan Grubu bilerek ya da bilmeyerek bir “hata” yapmış ama bu hatanın hak ettiğinden çok daha büyük bir cezaya çarptırılmış.

Siyasi iktidarın bu “hatadan” istifade ederek Aydın Doğan’a “bir tane çaktığı” izlenimi doğuyor.

Tabii, Maliye durumu daha ayrıntılı açıklayan, bizim gibi konunun uzağında olanları da aydınlatacak bir bildiri yayınlarsa onu da yayınlayıp Maliye’den özür dilerim.

Doğrusunu isterseniz beni bu olayda ilgilendiren “husus” biraz daha farklı.

Doğan Grubu’nun sahiplerinin, yöneticilerinin, yazarlarının çoğunun ortak feryatlarından canlarının nasıl acıdığı görülüyor.

Bu gelişmeleri “medyanın cezalandırılması” olarak değerlendiriyorlar.

Eğer izin verirse benim Aydın Doğan’a iki sorum var.

Birincisi, sahip olduğu gazetelere ve televizyonlara gerçekten “medya” denilebilir mi yoksa onlar iktidar oyununda rol alan “siyasi organizmalar” mı?

Aydın Doğan yıllardan beri medyanın içinde, gazetecilik ölçülerine artık vakıftır.

367 rezaletinde, cumhurbaşkanlığı seçiminde, türban olayında, ordunun 27 Nisan muhtırasında Hürriyet gazetesi bir gazete gibi mi yoksa “gizli bir iktidarın” aracı gibi mi davrandı?

Ergenekon çetesini, Aktütün skandalını, Karamehmet’in Jandarmayla ilişkilerini “haber” saymayan bir medya yeryüzünde var mıdır?

Gezdiği ülkelerde bu haberleri “haber” saymayan “medyaya” rastladı mı?

Gerçek haberleri saklayan, hukuk dışı uygulamaları sonuna kadar destekleyen yayın organlarına “medya” diyebilir miyiz?

Sadece yayın yapmak “medya” olmaya yetiyorsa, internet sitesinden yayın yapan Genelkurmay da “medya” tanımına girer mi?

Bunlar gazetecilikle ilgili sorular.

Bir de daha insani bir sorum var.

Aydın Doğan’ın bu son ceza nedeniyle acı çektiği açıkça anlaşılıyor.

Sezebildiğim kadarıyla sadece öylesine büyük bir miktarı ödemek zorunda kalmaktan değil bir de “vergi kaçakçısı” ilan edilmekten acı çekiyor.

Haksızlığa uğradığına inanıyor.

Benim sorum şu.

Haksızlığa uğramanın ne demek olduğunu şimdi anladınız mı?

Bu haksızlık karşısında bütün gazetelerin sizi desteklemesini, size yardım etmesini istiyorsunuz.

Sizin gazeteleriniz haksızlara yardım etti mi?

Yoksa insanlara haksızlık mı etti?

Bakın dün gelen iki mektuptan kısa iki alıntı yapacağım.

Birincisi lise üçe giden bir Türk öğrenci.

Mealen diyor ki, “annem bir daha Kürtleri savunursan senin annen olmayacağım diyor, Kürt meselesinden söz etmemi istemiyor.”

İkincisi bir Kürt gencinden.

“Annemle sohbet ettiğimde başlıyor anlatmaya... Geçmişte olup bitmişleri bir bir anlatıyor... O anlattıkça bende bir öfke, bir sinir ortaya çıkıyor... Gerçekten burada anlatmaya başlarsam belki inanması güç şeyler duyarsınız.”

Bir Türk, biri Kürt iki anne.

Ve, oğullarını iki düşman gibi yetiştiriyorlar.

Çocuklarını böyle yetiştirebilmeleri için ikisinin de çok acı çekmiş olması gerekir.

Bu annelerin, bu çocukların acı çekmesinde Doğan “medyasının” hiç rolü olmadı mı?

Öylesine asker ve savaş yanlısı yayınlar, bu ülkenin insanlarının ruhsal dengelerinin bozulmasına hiç katkı yapmadı mı?

Bu ülkede düşmanlıkları körükleyen, savaşı yücelten yayınların annelerle çocukları nasıl etkilediğini sanıyorsunuz?

Ölen onca Türk ve Kürt gencin hayatını kaybetmesinde gazetelerin hiç mi vebali yok?

Bu ülkede insanlar haksızlıklara uğruyor.

Siz haksızlığa uğradığınıza inandığınızda diğer gazetelerin yardımını istiyorsunuz.

Sesinizin duyulmasını istiyorsunuz.

Üstelik sizin, sesinizin duyulmasına yardım edecek onca yayın organınız, onca yazarınız var.

Bunlara sahip olmayan insanlar haksızlığa uğradığında sizin gazeteleriniz ne yapıyor?

Okul kapılarından döndürülen türbanlı kızların, yollardan çevrilip ellerinde taş izi var diye tutuklanan Kürt çocuklarının, hapislere atılan solcuların, hakları verilmeyen Alevilerin, susturulmak istenen demokratların neler hissetmiş olduğunu şimdi fark edebiliyor musunuz?

Onlar da aynı isyanı hissetti.

Ve, onların “medyası” yoktu.

Aydın Doğan’ın bu son olayda bir haksızlığa uğradığını sanıyorum, onun haksızlığa uğradığına yüzde yüz emin olursak bu haksızlığın ortaya çıkması için elimizden geleni yaparız.

Umarım, Aydın Doğan’ın “medyası” da bundan sonra haksızlık yapmak yerine haksızlığa uğrayan insanları korumanın daha “saygıdeğer” bir iş olduğunu öğrenir.
Ahmet Altan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder