15 Şubat 2009 Pazar

'Rüzgâr' konusunda iyi gelişmeler

“Rüzgârdan elektrik üretmek için iki yıldır bekleyen yatırımcıların önü açıldı” diyor haber.

Türkiye Elektrik İletim Aş. (TEİAş) rüzgâr santrallerinin ulusal elektrik şebekesine bağlanabilmesi için gerekli iletim bağlantı noktaları çalışmalarını tamamlamış. Atılan bu adım, yaklaşık 12 bin megavat (MW) kurulu güce denk geliyormuş.

Hatırlıyorsunuzdur; bir yıl kadar önce rüzgârdan elektrik elde etmek isteyen yatırımcıların şaşırtıcı derece yüksek seviyede gerçekleşen lisans başvurularının gerçekleşebilmesi için haberde sözü edilen “iletim hatları”nın eksikliği en büyük engel olduğu söylenmişti. TEİAş'nin bu eksikliği gidermek için gerçekleştirdiği çalışmalar sonucunda 7 bin MW gücünde rüzgâr santralinin kurulup faaliyete geçmesi mümkünmüş artık.

Yeryüzü Politikası Enstitüsü Başkanı Lester Brown, geçen yılın haziran ayında TEMA'nın davetlisi olarak geldiği İstanbul'da rüzgâr enerjisine ilişkin şöyle diyordu: “Rüzgâr enerjisinin heyecanlı tarafı da kimse rüzgâra ambargo koyamaz ve kimse fiyatlarla oynayamaz. Bu yüzden daha güvenli bir enerji kaynağı istiyorsak, rüzgârı kullanmalıyız.”

Brown'un sözlerini zenginleştirebilirsiniz. Ambargo konulamayan ve fiyatlarıyla oynanamayan rüzgâr enerjisinin kullanımı makul ölçüde yaygınlaşır ise, bu kuvvetli rüzgâr bugünün gaz ve petrolden beslenen demokrasi karşıtı rejimlerini de silip süpürecektir. ABD'nin ve diğer Batı ülkelerinin Irak ve benzeri ülkelere ilgisi de son bulacaktır.

Barışın yolu da büyük ölçüde “ekopolitik”ten geçmektedir yani... .

Hiç değilse bazı okurlarım hatırlıyordur herhalde. Geçen yıl ben de “rüzgâr”a dair birçok yazı yayımladım. “Rüzgâr eken enerji biçer” diyerek, “rüzgâr cennetleri”nden birisi olan Türkiye'nin bu yolu seçmesinin sağlayacağı yararları sıralamaya çalıştım.

Türkiye yakın geçmişte bu yolda epeyce yol aldı muhakkak. Ama unutmayalım ki, “rüzgâr” artık gelişmiş-gelişmemiş her ülkenin gözünü diktiği bir enerji kaynağı. Geçenlerde karşılaştığımız bir haber Hindistan'ın rüzgâr santralleri sektöründe dünya üçüncüsü olduğu bilgisini veriyordu. Almanya başta olmak üzere bu alana çoktan yatırım yapmış ülkelerin durumu zaten ortada. Fransa gibi “nükleer santral cenneti” olarak nitelenebilecek bir Avrupa ülkesi bile rüzgâr enerjisinin payını bugünden 2025'e kadar _'e yükseltmeyi düşünüyor. Yakın gelecekte enerjide “5. sütun” olarak adlandırılan yenilenebilir enerji kaynakları diğer sütunların önüne geçeceğini söylemek yanlış olmasa gerek.

Enerji Bakanı Hilmi Güler'in bu konudaki emeği -en başta tabii ki ülkenin “rüzgâr haritası”nın çıkarılması- inkâr edilemez herhalde. Ayrıca benim gözlemim -bilmem katılır mısınız?- Güler'in bu işe giderek daha fazla sarıldığı yönünde. Yanlış hatırlamıyorsam, Enerji Bakanı'nın şimdiden kendisine yenilenebilir enerji kaynakları ile beslenen bir ev inşa ettiğini dair bir haberle de karşılaşmıştık. Dolayısıyla Güler'in bir dönem daha koltuğunu koruması halinde artık çok da ısrarla savunmadığını gözlediğimiz “nükleer enerji” konusunda protestocular arasına katılmasının imkan dahilinde olduğunu söyleyebiliriz! Biliyorsunuz, Enerji Bakanı sadece “rüzgâr” konusunda değil, “jeotermal” ve doğrudan “Güneş” enerjisi konusuna da giderek daha kararlı biçimde sarılıyor.. Verdiği örnekler, yaptığı hesaplar gerçekten çok teşvik edici.

Bütün bunlar güzel gelişmeler ama yeterli mi?

Bu soruya cevaben geçen yıl Diyarbakır'da mimar Çelik Erengezgin'in projesini çizdiği “Güneş Evi”ni hatırlıyorum. Bütün enerjisini Güneş'ten elde eden bu ev, aslında, yerleşim yerlerimizi dolduran konut ve işyerlerinin nasıl birer israf merkezi olduğunu hatırlatıyordu bize. Tamam, ülkeyi baştan sona bu türden evlerle donatmak -şimdilik- boş bir hayal olarak değerlendirilebilir. Ama bunun bir ortası yok mudur? Enerjinin “dört sütunu”nun çoktandır birçok açıdan alarm vermeye başlamasına rağmen hâlâ enerjiye doymayan konut ve işyerleri projelerinde ısrar etmek ne büyük bir aymazlıktır. Yaz ve kış elektrik tüketimine bağımlı “klimatize” konut-işyeri-çarşıların yükselmesine hiçbir kısıtlama getirmemek ya da mevcut yapıların işlemesinde sırasında jeotermal sırasında güneş ve rüzgâr enerjisinin kullanılmasını özendirmek yönünde en ufak bir düzenleme girişiminde bulunmamak konuyu hâlâ ne derece az ciddiye aldığımızın göstergesidir.

Kürşat Bumin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder